Kadın sporcular için kendini ispatlamak, medyada yeterince yer almak ve adından söz ettirmek yeterince zorluyken bir de bunu erkeklerin egemen olduğu dövüş sporları içinden yapabilmek gerçekten saygıyı hak ediyor. Bunu başarabilen az sayıdaki güçlü kadından biri Ronda Rousey.

1 Şubat 1987 yılında Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde eski dünya judo şampiyonu bir annenin kızı olarak dünyaya geldi. Annesi 1984 yılında dünya judo şampiyonasını kazanan ilk Amerikan vatandaşı AnnMaria De Mars’tır. Asker olan babası geçirdiği bir kazanın ardından sağlık sorunları yaşamaya başladı ve belden aşağısının felç olabileceği söylendi.  Bu durum babasının kaldıramadığı bir yük oldu ve nihayetinde Ronda henüz sekiz yaşındayken babası intihar etti. Doğumu sırasında yaşadığı sorunlar yüzünden Ronda çocukluk yıllarında konuşma bozukluğu çektiği için ailesi konuşma terapisi alması için onu uzmanlara götürdü.


Ronda’nın spor hayatı 11 yaşında annesiyle judo çalışması yapmasıyla başladı ve 13 yaşına kadar annesiyle devam etti. 15 yaşındayken ABD olimpiyat takımına seçildi ancak katıldığı 2004 Atina Olimpiyatları’nda madalya kazanamadı. Ancak aynı yıl katıldığı Budapeşte’deki Dünya Gençler Judo Şampiyonası’nda ve Pan Amerikan Judo Şampiyonası’nda altın madalya kazandı. 2008 Pekin Olimpiyatları’na kadar pek çok organizasyonda madalya kazandıktan sonra Pekin Olimpiyatları’nda bronz madalyayı elde etti ve 1992’de olimpik spor olarak başladığından beri kadın judo müsabakalarında olimpiyat madalyası kazanan ilk Amerikalı sporcu oldu.


2010 yılında onun dünya çapında tanınmasını sağlayan spor olan MMA’e geçti. Üç amatör maçını da kendisiyle özdeşleşen ‘armbar’ hareketiyle kazandıktan sonra profesyonel olarak dövüşmeye başladı. King Of The Cage’da ve Strikeforce’da dövüştü ve Strikeforce Kadınlar Şampiyonu oldu. Daha önce kadınlar için MMA maçları düzenlemeyen UFC onun başarıları ve popülerliği nedeniyle UFC’ye kadınları da dahil etmeye karar verdi. 2012’de UFC ile anlaştı ve UFC 157’de ilk maçına çıkıp ‘armbar’ile rakibini pes ettirdi. UFC’de iki buçuk yıl boyunca dövüştüğü hiç kimseye yenilmeyerek bir çok spor yazarı ve yorumcuya göre inanılmaz bir başarı gösterdi ve bu süre içinde ilk Kadınlar UFC Şampiyonu oldu. Bu kemeri günümüzde de dahil olmak üzere en uzun süre elinde tutan sporcu rekoruna sahiptir. Daha sonra UFC Hall Of Fame’e seçilerek bunu başaran ilk kadın dövüşçü oldu. Patlayıcı ve baskın dövüş tarzıyla insanların dikkatini çeken ve onların takdirlerini toplayan Ronda, maçlarının çoğunu bitirici hareketi olan ‘armbar’ ile kazandığı için bu hareketiyle tanındı. 12-0’lık MMA kariyerinden sonra çıktığı son iki maçını kaybedince MMA’i bıraktı ve Amerikan Güreşi’ne geçiş yaptı. Kariyeri boyunca kullandığı “Rowdy” lakabını eski güreşçi olan Roddy Piper’dan devralmıştır. Dövüş sanatları kariyerinin dışında; The Expendables 3, Hızlı ve Öfkeli 7 ve Mile 22 gibi filmlerde de rol aldı.
Ronda Rousey karma dövüş sanatlarında kadınlara yönelik olan bir çok engelin kaldırılmasında önemli rol oynadı. Tüm dünyada kadınların güçlenmesinin bir sembolü olarak görüldü, bir kadın olarak karma dövüş sanatları alanında dövüştüğü yıllarda maç başına erkeklerle aynı seviyelerde ödemeler alarak önemli başarılara imza attı. Rousey ayrıca FOX Sports tarafından 21. yüzyılın en belirleyici sporcularından biri olarak tanımlandı. Temmuz 2018’de UFC Onur Listesi’ne girdi.