Ne zaman bir şiir okumak istesem aklıma ilk Nazım Hikmet gelir. Ne zaman ki duygularıma tercüman olacak iki dize görmek istesem yine aklıma üstadın eserleri gelir. Ama bir tanesi var ki ne unutturur kendini ne de anlamını yitirir benim için. Belki size de tanıdık gelir, gelmese bile şu an bu yazılar arasında tanışabilirsiniz benim kalbime dokunan bu şiirle. Bugün sizlerin de okuyup birkaç dakikalığına da olsa kafanızdaki düşüncelerden uzaklaşmanızı istediğim bu şiir “Ağlamak Meselesi””dir.


Bazılarımız ağlamanın zayıflık göstergesi olduğunu düşünürken Nazım Hikmet tam olarak bunu sorgulatıyor bana kalırsa bu dizelerde. Diyor ki okuyucusuna “Nasıl etmeli de ağlayabilmeli ayıpsız?” Aslında bakarsanız çok ince bir sorgulama yatıyor bu dizenin altında. Ve devam ediyor “Aşikare, yağmur misali?” 


Acının ya da mutluluğun karşısında ya da herhangi bir nedenden dolayı ağlamak aslında en insani tepkidir. Ama gelin görün ki duvarlarımızı ağlamanın ‘ayıp’ olacağı üzerine kurduğumuz için duygulara tepkilerimiz bile yeri geliyor yetersiz kalabiliyor. Oysa kulak versek Nazım’ın sözlerine, “Nasıl etmeli de ağlayabilmeli farkına bile varmadan.” Hiçbir şeyi umursamadan, gözyaşlarımıza pranga vurmadan…


Dizeler şöyle devam eder:
“Neylersin alışkanlık,
için kan ağlarken yüzün güler,
dikilitaş gibi dinelirsin yine.”


İnsanoğlu işte dimdik duracak ya, asla tökezlemeyecek ya, yıkılmayan bir duvar gibi dimdik durmaya çalışır. Oysa kuş gibi hafifleyeceğini bir bilse gözyaşlarıyla biraz oturup dinlenmeyi. Bu kadar kavganın bu kadar mücadelenin aslında bazen de olsa kenara bırakılabilecek bir ağırlık olduğunu. Belki Nazım’ın da dediği gibi o zaman erişecek insanoğlu “anneler gibi ağlamanın yiğitliğine.” 


Ben ne zaman okusam bu şiiri ne zaman gelse aklıma ağlamanın aslında ne kadar büyük bir erdem olduğunu düşünürüm. Aslında bize ne kadar faydalı olduğunu ve aynı zamanda ne kadar da gerekli olduğunu. Umarım siz değerli okuyucular da bu dizelerin arasında kaybolur ve gözyaşlarınızı özgürleştirebilirsiniz. 


“Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız, aşikare, yağmur misâli?

Neylersin alışkanlık,
için kan ağlarken yüzün güler,
dikilitaş gibi dinelirsin yine.
Yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer,
anneler gibi ağlamanın yiğitliğine?”