6 Şubat tarihinde yaşanan felaketten beri ülkece henüz kendimize gelemedik, gelemeyeceğiz. Günlük rutinlerimize, işimize, ailemize döneceğiz lakin hiçbir zaman orada yaşanan acıyı, o felaketi unutmayacağız. Kimimizin yakını, kimimizin hiç tanımadığı insanların acısını kalbimizde her zaman taşıyacağız. Bu felaketin izleri kalacak belki ama bir daha aynıları yaşanmasın diye gereken mücadeleler de verilecek. Umarım sizler de benim gibi düşünüyorsunuzdur sevgili okurlar.


Günlerdir hüzün doluyuz. Yüzümüzü güldüren, biraz da olsun içimizde bir umut ışığı yanmasını sağlayan tek bir şey var. O da enkazın altından kurtarılan insanlarımız. Depremin ilk gününden bu yana tutunabileceğimiz tek umut onlar. Felaketin 12’inci gününde bile ufak da olsa yüzümüzde bir tebessüm uyandıran, mucizelere inandıran kurtarılmalar…


Tabi bir de buna vesile olan, yardım ellerine uzanan, çığlıklara kulan veren ve kurtardıkları canlarla gönlümüzde taht kuran kahramanlarımızın hikayesi var. Kendi canlarını bir kenara koyup başkalarının canına koşan, ufacık bir ses duyabilmek için saatlerce “sesimi duyan var mı” çağrılarında bulunan, tırnaklarıyla betonu kazmaya çalışan ve daha sayamayacağımız diğerleri.


Sevgili okurlar, bugün sizlere isimlerini bilmediğimiz, hikayelerini dinlemediğimiz, her biri farklı karakterden olan ama canları pahasına deprem bölgesine koşan kahramanlarımızdan bahsetmek istiyorum. 


Depremin ilk gününden itibaren hangi kanalı açsak, hangi paylaşımı görsek enkazdan can kurtarmaya çalışan madencilerimizi gördük. Ne zaman kurtarılan bir hayatın ambulansa doğru taşındığına şahit olsak yanında sivil gönüllüleri gördük. Çökmüş binaların altında ufacık bir ses duymaya çalışan itfaiye erlerimizi, göçük altındaki insanlara moral vererek onları hayatta tutmaya çalışan sivil toplum kuruluşu üyelerini gördük. Ülkenin dört bir yanından kuruma ya da kişiye bağlı olmayan, yalnızca oradaki insanlara fayda sağlamaya çalışan sivillerimizin yardım dağıttığını gördük. Bir yandan enkaza yardım eden, tek başına enkaz kaldıran, oradaki insanların güvenliğini sağlayan, çocuklara omuz olan, onlarla oyun oynayan, onları depremin hasarından kurtararak oyun alemine daldırmaya çalışan askerlerimizi, polislerimizi gördük. 


İsmini bilmediğimiz bu kahramanlar, canlarını dişlerine takıp bir tane fazla hayat kurtarabilmek için günlerce uykusuz, aç ve susuz kaldılar. Bazen yemek bulamadıkları için bazen de lokmalar boğazlarından geçmedikleri için, enkaz altında binlerce insanın acısını kalplerinde taşıdıkları için.


Evet belki isimlerini bilmiyoruz, nerden geldiklerini, nereye gideceklerini. Ama şunu çok iyi biliyoruz ki ne bu yaşananlar unutulacak ne de oradaki her bir enkazda canla başla çalışan, kendi canlarını hiçe sayan, “benim canım yok, benim canım şu an ülkem” diyen kahramanlarımız unutulacak.


Sevgili okurlar, hayatımıza dokunan bu insanları her zaman saygıyla anmalıyız diye düşünüyorum. Hayatlarından fedakarlık ederek, hiçbir beklentileri olmadan, asla tanımadıkları insanların yardımına koşan kahramanlarımızı anmayı, anlatmayı hiçbir zaman unutmamalıyız. Onlara kocaman bir hayat borçluyuz.