Son yıllarda tüketim çılgınlığı diye bir kavram aldı başını gidiyor. Tabi bunun tarihsel süreci de önemli. Sanayi Devrimi’nin baş göstermesi ile modern dünyanın esas aktörü haline gelen tüketim yerini çılgınlığa bırakmış vaziyette. Modern dünya biz insanların bilinçaltına sürekli ‘tüket’ diye seslense de tüketim çılgınlığına kapılan insanlar kendileri gibi davranmayıp, kendilerini reklamların büyülü dünyasına kaptırıyorlar. Ya da kendilerini reklamlarda sunulan karakterlere benzetiyorlar.
 

Reklamları düşünelim bir. Herhangi bir giyim firmasını ele alalım. Hedef kitlesi özellikle kadınların olduğu bir giyim firması öncelikle reklamında tanınan ve güzel bir yüzü kullanıyor. Reklam boyunca da reklamda oynaya ünlü kadın, ‘kendini güçlü hisset, kendini keşfet’ gibi sözcüklerle kadınları etkilemeye çalışıyor. İşe yarıyor mu? Pek tabi ki… Bu öyle bir sistem ki sonu yok. Sahip oldukça daha fazlasını isteyen, hiçbir şekilde doymayan, uçsuz bucaksız bir his. Merkezinde BEN duygusunun olduğu, empati olgusundan yoksun, aslına bakarsanız zor bir sürecin başlangıcı… 

Dünyadaki savaşların, kişisel çıkarlar uğruna verilen mücadelelerin temel sebebi; Tüketmek için yaratılmış insanlar, gruplar, ülkeler… Bunun için etrafınıza bakmanız yeterli olacaktır. Muhakkak etrafınızda kendisini reklamların kurgusal dünyasına kaptırmış ve hayatını bu şekilde sürdüren gırla insan vardır. Ki çoğu zaman biz de kendimi bu dünyaya kaptırmıyor muyuz? Hep daha iyisini, daha fazlasını isteyen bütün benliğini elinde olanlara ve daha fazlasını elde etmeye adamış bu insanların çıkış noktası ise ‘daha’ duygusudur. Daha büyük bir ev, daha lüks bir araba, daha çok kazanç, daha güzel bir kadın ya da daha yakışıklı bir adam… Daha, daha, daha… Oysaki bu zorlu sürecin maddi ya da güç kazanımları olsa da özünde insanları mutsuzluğa sürüklüyor. Kendi iç huzurlarından çıkarıp bu kazanımlara köle haline dönüştürüyor. 
Hayatının belki de en güzel yıllarını anlamsız bir mücadeleye eviriyor. Bu mücadelenin sonunda her şeye sahip gibi görünen ama hiçbir şeye sahip olamayan insanlar topluluğu oluşturuyor. Huzurun, güvenin, sevginin, mutluluğun olmadığı bir topluluk yaratıyor. Ünlü yazar Vladimir Nabokov’un da dediği gibi; Modern yaşam tüketimi artırmak için rekabeti teşvik etmiştir. Rekabet kıskançlığa, kıskançlık ise mutsuzluğa dönüşmüştür. Bütün bu anlamların yok olduğu tüketim çılgınlığının sonu ise, tüm fanilerin yaşayacağı, bir karış toprak ve bir kefen ile geride bıraktığı anlamsız mücadelenin kalıntıları olacak.