Bugün yine ana teması deprem olan ama aslında bu süreçte nasıl insanlar olduğumu, nasıl bir insanlığa sahip olduğumuzdan söz etmek istiyorum. Aslındabu acı dolu günlerde başka konulardan konuşmak istemiyor insan. Her kanalda, her haberde duyduğumuz o cümlelerle başlayacağım ne yazık ki...

6 Şubat sabahı merkez üssü Kahramanmaraş olan, 11 ilimizde büyük yıkımlar yaşanan ve o günden itibaren iyiliği ve kötülüğü ayırt eden bir zaman dilimine girdik. Tüm Türkiye o sabaha yıllar geçse de unutulmayacak bir acıyla uyandı. Her geçen saatte, her kaybedilen canda bu acı biraz daha arttı. Maalesef ki artmaya da devam ediyor. Ben bugün o acı dolu günden sonra birbirimize nasıl dayandığımızı ve birbirimizden nasıl çaldığımızı anlatmak istiyorum. O yüzde cümlelerim “ya çok iyiyiz ya çok kötüyüz diyerek başlayacağım.


Haftalardır çok büyük bir acının tam ortasındayız. Ülkemizin her anlamda önemli olan bölgelerinin aldığı büyük hasarla başa çıkmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken önceliğimiz ise insanlar oluyor. Enkaz altında kalanlara yardım etmekle başlayan bu dayanışma serüveni depremzedeleri evlerimizde misafir etmeye kadar gidiyor. Kimimiz hiçbir bilgimiz olmamasına rağmen “bir taşı bile kaldırsak kardır” düşüncesiyle deprem bölgesine koşarken kimimiz oradaki insanlar sıcak bir yemek yiyebilsin, giyecek kıyafetleri olsun diye her türlü çabayı sarf ediyoruz. Bazıları çocuklar için seferber olurken, bazıları yaş- lılar, bazıları öğrenciler, bazıları da engelliler için elini taşın altına koyuyor. Nereden geldiğimiz, kim olduğumuz, görüşümüz ya da düşünce tarzımız önemli olmadan sadece insan olduğumuz için birbirimize omuz vermeye çalışıyoruz. Aslına bakarsanız başarıyoruz da. Tek engelimiz ise kalbi kararmış insanlar...


Gelelim asıl konumuza, kalbi kararmış insanlara. Depremin daha ilk gününde “battaniye fiyatlarına zam getirdiler” ha-
berlerini duyunca inanmamıştım, inanmak istememiştim. Bu kadar acımasız, bu kadar kötü kalpli insanlar yoktur demiştim. Ama gerçekmiş ve kendini akıllı zanneden, insanlıktan nasibini alamamış bir kesim deprem demeden, insanlar ölüyor demeden, hiç acımadan yapmışlar bu kötülüğü. 14 milyona yakın insan o acıyı çekerken, bu fırsatçılar ise nereden kar getirebiliriz kafasıyla hemen işe koyulmuşlar. Tabii bununla bitmiyor. Bir tarafta da depremzedelerin ve oraya yardıma giden insanların telefonunu, ziynet eşyasını veya herhangi bir malını çalan, çalmaya çalışan başka bir kesim daha var. İnsanlar canının derdine düşmüşken, enkaz altında sevdiklerini ararken, ellerinden kayıp giden hatıralarına tutunmaya çalışırken maalesef ki hala var olan vicdansız kesimin hırsızlıklarına şahit olduk. Peki bununla bitiyor mu? Yine bitmiyor maalesef.

Yıkılmış, harap olmuş dükkanlardan, marketlerden elektronik eşya, çamaşır makinesi, deprem bölgesinde asla ihtiyaç olmayacak eşyaları çalan duyarsız insanları da gördük. Bu yazdıklarım kesinlikle öyle bir enkazın içinde yemek, su, ısıtıcı, battaniye bulmaya çalışan insanlarımıza değil. Bu enkazı bir fırsata çevirip son model telefon çalmaya, kocaman ekran televizyon kaçırmaya çalışan insafsız insanlara.


Sözün özüne gelecek olursak, asla unutamayacağımız bu felaketin içinde asla unutamayacağımız iyilikleri ve maalesef ki asla unutamayacağımız kötülükleri gördük. Ya çok iyiydik birbirimize yaslandık, yaralarımızı sarmaya çalıştık, ya çok kötüydük çaldık, çırptık, fırsatçılık yaptık. Giden canlarımıza üzülürken yaşayan canlılarımıza da üzüldük, acıdık. Ya omuz olduk ya o omuza bir yük de biz koyduk...