Martin Scorsese’nin 1988 yapımı The Last Temptation of Christ, Türkçe adı ile Günaha Son Çağrı filmi, sinema tarihinde en çok tartışma yaratan dini filmlerden birisidir. Yunan yazar Nikos Kazancakis’in aynı adlı romanından uyarlanan film, klasik İncil anlatılarının ötesine geçerek İsa’nın yaşamına farklı bir perspektiften bakarak perdeye aktarılmıştır. Başrolünde Willem Dafoe’nun yer aldığı yapımda Harvey Keitel, Barbara Hershey ve Harry Dean Stanton gibi önemli isimler de rol almışlardır. Müziklerini ise Peter Gabriel tasarlamıştır. Film içerik olarak, geleneksel dini anlatılardan farklı olarak, İsa’yı yalnızca kutsal bir figür değil, aynı zamanda insani zaafları ve şüpheleri olan, bir karakter olarak yansıtan bir anlatıma sahiptir. Çekimleri Fas’ın çöl bölgelerinde yapılan film, görsel olarak çarpıcı atmosferiyle de dikkat çekmiştir. Vizyona girdiği dönemde birçok ülkede yasaklanmış, dünya çapında da protestolara neden olmuş ve dini tartışmaların merkezine oturmuştur. Buna rağmen Martin Scorsese’nin kariyerinde ayrıcalıklı bir yere sahip olarak, cesur yaklaşımıyla sinema tarihinde kült statüsüne yükselmiştir.

Film, genel olarak, İsa’nın Tanrı’nın oğlu olarak kaderini kabullenme sürecine odaklanmıştır. Hikaye, İsa’nın çarmıha gerilme sürecine kadar olan yolculuğunu, havarileriyle ilişkilerini, çölde yaşadığı yalnızlığı ve mucizelerini işleyerek gelişir. Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edildikten sonra çölde arayışa çıkan İsa, yılanlarla ve aslanlarla konuşur, bir çemberin içinde aç şekilde günler geçirir. Bir ateş gelir ve ona tanrının oğlu olduğunu söyler. Çölden dönen İsa Marta ve Meryem adlı iki kadın tarafından tedavi edilir. Nasıra'ya döner ve tanrının kendisini seçtiğini söyler. Bu süreçte hem yanına kendisine inanan birçok kişi toplar, hem de Lazarus'u ölümden diriltmek, körleri iyileştirmek gibi çeşitli mucizeler gösterir. Sonrasında Kudüs'e giderek tapınaktaki sarrafları kovarlar. Roma askerleriyle karşı karşıya gelince, elinden kan gelir ve bunu çarmıha gerilmesi gerektiğinin bir işareti olduğunu düşünerek, Yahuda'ya savaşmayacaklarını ve kendisini Romalı askerlere verilmesi gerektiğini söyler. Bir bahçede tutuklanır, dövülür, kırbaçlanır ve çarmıha gerilir. Çarmıhtayken onun koruyucu meleği olduğunu söyleyen küçük bir kız gelir "tanrının ondan hoşnut olduğunu" söyler ve onu çarmıhtan indirerek çocukluk arkadaşı Mecdelli Meryem'in yanına götürür. Meryem onu tedavi ederek iyileştirir ve evlenirler. İlerleyen zamanda Meryem ölür ve koruyucu meleği olan küçük kız onu Lazarus'un kız kardeşi olan Meryem'in yanına götürür. Onunla da evlenir ve çocukları olur. Uzun yıllar geçer ve İsa yaşlanır. Birgün onun hakkında vaaz veren Pavlus ile karşılaşır. Ölüm döşeğindeyken havarileri etrafında toplanır ve ona bir mesih olduğunu kendisinin yanıldığını söylerler. İsa, sonunda Tanrı’nın planını kabul eder ve çarmıhta ölerek “gerçek” kurtarıcı rolünü yerine getirir.

Filmdeki ana işleyiş, Martin Scorsese, İsa’yı “ulaşılamaz bir aziz” olarak değil, “insan olmanın ağırlığını taşıyan kutsal bir figür” olarak göstermesi doğrultusunda ilerlemektedir. Bu yüzden en önemli çatışma, insanlık ve ilahi görev arasındaki çatışmadır. Martin Scorsese, İsa’yı yalnızca Tanrı’nın Oğlu olarak değil, aynı zamanda insan bedeninin ağırlığını, arzularını ve korkularını taşıyan biri olarak göstermek istemiştir. Bu da, filmdeki en sarsıcı yaklaşımın temelini oluşturmuştur. Film, imanın sadece körü körüne kabullenmek değil, sorgulamalarla güçlendiğini de öne sürmüştür. İsa’nın şüpheleri, aslında onun inancını daha da güçlendirmiştir. İsa’nın kendi kaderini seçmesi, insanın özgür iradesiyle Tanrı’ya teslimiyet arasındaki ince çizgiyi vurgular niteliktedir. Çünkü filmin bir yerinde "çarmıha gerilip ölmeliyim ve bu kendi isteğimle olmalı." demiştir. Sen öldükten sonra ne olacak sorusuna ise "Ölüleri ve yaşayanları yargılamak için geri döneceğim" cevabını vermiştir.

Film vizyona girdiğinde büyük tartışmalara yol açmış, Katolik Kilisesi başta olmak üzere birçok dini otorite, filmin “dine hakaret” içerdiğini savunmuşlardır. Hatta bazı ülkelerde yasaklanarak, gösterim sırasında sinemaların önünde protestolar yapılmıştır. Paris’te bir sinema salonuna saldırı bile düzenlenmiştir. Buna karşın sinema dünyasında film, büyük bir cesaret örneği olarak görülmüş, Willem Dafoe’nun İsa yorumlaması, Harvey Keitel’in Yahuda rolü, Peter Gabriel’in özgün müzikleri ve yönetmen Martin Scorsese’nin vizyonu övgü toplamıştır. Eleştirmenler filmi, dini dogmaların ötesinde insanın varoluşunu sorgulayan güçlü bir eser olarak değerlendirmişlerdir.

Özetle Bugün hâlâ birçok inanan için rahatsız edici, ama sinemaseverler için çarpıcı bir eser olan The Last Temptation of Christ, filmi, bir Hollywood filminden beklenmeyecek derecede sorgulayıcı bir iş olmuştur. Aynı zamanda Martin Scorsese’nin kişisel olarak da dini kimliğiyle, Katolik geçmişiyle hesaplaştığı bir sinema eseri olduğu da söylenmektedir. İsa’nın hikayesini insani boyutuyla yeniden düşünmeye çağıran bu film, bir İncil uyarlaması değil; inanç, özgür irade, kader ve insan olmanın sınırları üzerine düşünmeye yol açan bir film olmuştur. İyi seyirler...