Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında başta İstanbul olmak üzere deprem tehlikesinin bulunduğu tüm illerde herkes tedirgin olmaya başladı.

İstanbul’da binlerce vatandaşın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin deprem dayanıklılık testi için başvuruda bulunmuş olması da bu tedirginliği ortaya koyuyor aslında. 


Peki Ankara’da durum ne?
Başkent’te deprem deyince akla gelen ilk mahalle Demetevler oluyor. 200 bine yakın kişinin yaşadığı bölgede 10 katlı 12 katlı çok sayıda bina bulunuyor. Bölgedeki bina sayısı ise 32 bin civarında. 8 bin civarında da işyeri var. 


Binaların ancak yüzde 30’unun deprem yönetmeliğine göre yapıldığı biliniyor. Bu durumda en az 140 bin bina deprem yönetmeliğine uygun demek değil. Dolayısıyla tehlike gerçekten çok büyük. 


Zamanında Yenimahalle Belediyesi’nin kentsel dönüşüm için girişimleri olmuştu. Binaların büyük bir kısmı elden geçirildi, riskli görülen binalara güçlendirmeler yapıldı. 


Ancak bu çalışmalar ne kadar yeterli oldu? Bu soruya net bir yanıt vermek şu aşamada güç gözüküyor. 
Dolayısıyla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının bu konuda somut adımlar atması gerekiyor. Türkiye’de başlatılan kentsel dönüşüm seferberliğine Demetevler’in de dahil edilmesi gerekiyor. 


Öte yandan Bağlıca da geçtiğimiz günlerde tartışma konusu oldu. MTA’nın haritasında Bağlıca’dan Yapracık’a doğru uzanan fay çizgisi, vatandaşları tedirgin etti. Sosyal medyada da çeşitli paylaşımlar yapılarak iddialar ortaya atıldı. Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Candan Gökçeoğlu, Ankara’ya en yakın fayların 100 kilometre uzaklıkta olduğunu belirterek “MTA’nın aktif fay haritasında kuvaterner (4. jeolojik zaman) fayı gibi henüz daha çok net olmayan 5 kilometre uzunluğunda küçük bir alan işaretlenmiş. Büyük ihtimalle oradaki yapı genç bir fay olabilir. Bazı genç faylar, kendi ağırlığıyla çöküyor orada bir faylanma gibi görünebiliyor. Dolayısıyla Bağlıca’da büyük bir deprem üretecek aktif bir fayın olmadığını düşünüyorum” dedi. 


Dolayısıyla bu tür durumlarda sosyal medya söylentilerine değil de bilime kulak vermek gerekiyor.