1970’lerin başı, Amerikan sinemasında büyük bir kırılma dönemi olmuştur. Stüdyoların eski sistemlerinin çöktüğü, genç yönetmenlerin özgürlük alanı bulduğu bir dönemde, “Yeni Hollywood” akımıyla birlikte genç ve cesur sinemacılar sinemada şiddeti, cinselliği, sınıf çatışmalarını ve Amerikan toplumunun çelişkilerini işlemeye başlamışlardır. İşte Martin Scorsese de bu dönemin en önemli isimlerinden biri olmuştur. 1972 yılında çektiği bu film aslında, Roger Corman’ın himayesinde çekilmiş bir yapım olmuştur. Roger Corman, düşük bütçeli ama gişeye oynayan B sınıfı filmleriyle bilinen bir yapımcıdır ve birçok genç yönetmene de, ilk filmini çekme fırsatını o vermiştir. Genç yönetmenlere düşük bütçelerle film çekme imkanı tanıyan onları Hollywood'a hazırlayan Roger Corman, bu nedenle önemli bir karakterdir. Martin Scorsese için de bu film, kariyerinin ikinci uzun metrajı ve Hollywood’daki ilk ciddi işi olmuştur. Her ne kadar da bu film, Martin Scorsese’nin ileriki yıllarda yapacağı filmlere göre kıyaslandığında gölgede kalsa da; filmde, onun sinemasında ileride şekillenecek olan pek çok temanın da ipuçları verilmiştir.
Filmin konusu; 1930’ların Amerika’sında, Büyük Buhran döneminde geçer. Barbara Hershey, tarım ilaçlaması yapan babasını kaybettikten sonra trenlerle ülkenin farklı yerlerinde dolaşan, özgür ruhlu genç bir kadındır. Onun yolu, sendika lideri ve demiryolu işçilerinin haklarını savunan, anarşist ruhlu Big Bill Shelly ile kesişir. İkili arasında kısa sürede tutkulu bir aşk yaşanmaya başlar. Bertha ve Bill, sisteme karşı dururlarken yanlarına iki karakter daha katılır. Bunlar; kumarbaz ve küçük çaplı sahtekar, Rake Brown ve kaçak bir siyahi işçi olan, Von Morton'dur. Dörtlü, trenleri soymaya, bankaları basmaya başlarlar. Bu eylemler, sadece bir haydutluk değil, aynı zamanda sınıfsal düzene, demiryolu tekellerine ve adaletsizliğe karşı bir başkaldırı gibidir de. Yaptıkları soygunlarla, Amerika’nın güçlü demiryolu şirketlerini ve yerel otoriteleri karşılarına alırlar. Film boyunca, sistemin acımasız baskısı, işçilerin sömürülmesi ve adalet arayışının sonuçsuz kalışı da gözler önüne serilen yan konulardır. Finaldeyse, Martin Scorsese’nin acımasız gerçekçilik anlayışını hissettiren sert bir sahneyle karşılaşırız. Bertha ve Big Bill’in aşkı, otoritenin şiddeti karşısında trajik bir sona dönüşür.
Filmin oyuncu kadrosunda; Barbara Hershey, David Carradine, Bernie Casey
Barry Primus, John Carradine, Harry Northup ve Victor Argo gibi oyuncular rol almışlardır. Film, yüzeyde bir aşk ve kaçaklık hikayesi gibi görünse de, dönemin toplumsal çalkantılarına, sınıf mücadelesine ve özgürlük arzusuna dokunan bir yapıya sahiptir. Senaryosu, Joyce H. Corrington ve John William Corrington tarafından yazılmıştır ve gerçek bir karakterden, yani “Boxcar” lakaplı Bertha Thompson’dan esinlenilmiştir. Ancak yapımcı Roger Corman’ın beklentisi doğrultusunda, tarihsel doğruluk yerine daha çok aksiyon, şiddet ve cinsellik öğelerine başvurulmuştur. Dörtlünün trenleri soyma eylemleri, sadece suç olarak değil, aynı zamanda düzene meydan okuma davranışı gibidir de. Hatta daha sonraki dönemlerde Hollywood'da bolca işlenecek olan, “suçlu romantizmi” temasının da ilk örneklerinden birisi olmuştur denilebilir.
Filmde az önce yan konu olarak bahsettiğim, demiryolu şirketleri ve işçiler arasındaki çatışmalar, filmin politik damarını oluşturmuş ve Bill’in sendikal mücadeleye adanmışlığı, filmin sosyal adalet vurgusunu göstermiştir. Dolaylı olarak da Bertha ve Bill arasındaki tutkulu ilişki, böylesi bir çatışmanın yaşandığı kaotik bir dönemde, kişisel özgürlük ve birbirlerine olan aşklarının, bu işleyişe karşı bir direniş biçimi olabileceği anlatılmak istenmiştir.
Eleştirmenler film için, Martin Scorsese’nin düşük bütçeyle bile enerjik, hızlı tempolu ve sürükleyici bir film ortaya koyduğunu yazmışlardır. Barbara Hershey ve David Carradine’in uyumuna ve filmin politik arka planına da vurgu yapmışlardır. Olumsuz olarak ise bazı eleştirmenler filmi, “fazla yüzeysel” bulmuşlar; karakterlerin derinliğinin tam anlamıyla işlenmediğini, aşk ile soygun arasındaki geçişlerin yapay olduğunu düşünmüşlerdir.
Film, Martin Scorsese’nin diğer filmleriyle karşılaştırıldığında daha küçük, daha deneysel bir film olabilir. Ancak yönetmenin sonraki filmlerinde öne çıkacak olan temaların, sistem eleştirilerinin, birey ve şiddet ilişkisinin, trajik aşk ilişkilerinin de ilk işaretlerini bu filminde izleyiciye hissettirmiştir. Ayrıca film, Barbara Hershey ve David Carradine’in güçlü oyunculuklarıyla da, 1970’ler Amerikan sinemasının özgürlükçü ruhunu yansıtan bir yapım olarak da değerli bir film olmuştur. Kısacası, “Boxcar Bertha” filmi, Martin Scorsese’nin büyük sinemasal yolculuğunun önemli bir başlangıcıdır. Onu asıl farklı kılan şeyse, sıradan bir B sınıfı filminin ötesine geçerek, Amerikan toplumunun çelişkilerini perdeye taşımayı başarması olmuştur. İyi seyirler...