Bilindiği gibi sosyolojik tartışmalarda sürekli olarak bir kuşak çatışmasından bahsedilir. Her nesil bir önceki neslin bıraktığı mirası devralarak gündelik yaşamlarına farklı anlamlar yüklemişlerdir. Kimi o döneme göre hayatı farklı şekiller de anlamlandırmış ve farklı bir değer inşa etmiş, kimisi sorgulamış, kimisi de bazen dönüştürmüş bazen de bu yazıda da bahsedeceğim gibi reddetmiştir.
Z kuşağı, yaklaşık olarak 1997 ile 2012 yılları arasında doğduğu kabul edilen ve direk olarak dijital çağın içine doğmuş olan ilk kuşaktır. Onlardan önce gelen kuşaklar dijital teknolojiyle sonradan tanışmışken, Z kuşağı direk internet, sosyal medya, akıllı telefon ve ekranların içinde kendilerini bulmuşlardır. Bu nedenle davranışları, dünyayı algılama biçimleri, iletişim şekilleri ve değer yargıları diğer önceki kuşaklardan oldukça farklıdır. Bu farklılıklardan birazdan aşağıda bahsedeceğim ama, Z kuşağı ve sonrasındaki alfa kuşağı ile önceki kuşaklar arasındaki fark, sadece hayat tarzı değil; gerek hayatı anlama ve anlamlandırma biçimleri, gerek farklılıkları daha kolay kabullenmeleri ve gerekse de daha yaratıcı daha özgünlük arayışında olduklarını da söylemek gerekir.
Eskiden bilgiye ulaşmak daha zahmetli ve zaman alıcı olduğu için, çok az bilgiye ulaşılıp onu da uzun süre kullanmak üzerine bir süreç geçiyordu. Bilgiye ulaşmak zor olduğu içinde bilgi oldukça kıymetliydi. Z kuşağı ve sonrasındaki alfa kuşağı ise bilgi bolluğunun ortasına doğdukları için zihin yoğunluğu ve karar yorgunluğu yaşamaktadırlar. Dolayısı ile de öncelikleri diğer kuşaklara göre daha değişkenlik göstermektedir. Önceki kuşaklar belli bir kimliğe, mesleklerine, doğdukları ve yaşadıkları yere ve yakın buldukları topluluğa bağlı kalarak güçleniyorlardı.
Z ve alfa kuşağı içinse bunların pek bir önemi yoktur. Kimlik, mekan ve aidiyet onlar için sabit değil, anlık kavramlardır.
Ancak bu teknolojik yakınlık, her şeyin daha kolay olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, onlar büyürken hayatın ritmi daha da hızlandı ve beklentileri de çeşitlendi diyebiliriz. Değerlerin değiştiği, geleneklerin sorgulandığı bir çağda büyüdüler.
Aile, okul ve toplum tarafından gelen eski dünyanın kuralları, onların zihnindeki yeni
dünya ile çelişiyor. Bu çatışma da, zaman zaman yalnızlık ve anlaşılmama duygusuna da dönüşüyor tabi ki. İnternet sayesinde her konuya ulaşabilen Z kuşağı, her şeyi bilme, her şeyi takip etme, her konuda doğru karar verme baskısıyla yüzleşiyorlar. Bu da, zihinsel yorgunluğu yüksek oranda artırıyor. Sürekli uyarıcılarla yaşamak, huzuru değil, tükenmişliği büyütüyor.
Bugün kullanılan sosyal medya, artık herkesin de bildiği gibi, başarıların, güzellik değerlerinin, lüks yaşamların ve ideal mutluluk imgelerinin, sürekli göz önünde olduğu bir mecra haline dönüşmüş durumdadır. Hem alfa hem de z kuşağı bu mecra da hem izleyici hem de oyuncu olmak zorunda kalıyor. Örneğin son günlerde, Ankara da başlayan tabelaya asılarak fotoğraf çektirme çılgınlığı buna güzel bir örnektir. Tabelaya asılıp fotoğraf çektirmek, ilk bakışta hafif absürt bir hareket gibi görülebilir. Fakat eski kuşakların gençliklerinin tarihine baktığımızda da, her kuşağın kendine özgü bir yer işaretleme ritüelinin olduğunu görürüz; her yerde karşımıza çıkan duvar yazıları, daha eskilerde yapılan konser bileti biriktirme koleksiyonları, sokak etiketlemeleri gibi davranışları eyleme dökme biçimleri her zaman olmuş. Bugün ise aynı hikâye sosyal bir dijital ortamda daha minimal ama daha görünür bir şekilde sürüyor.
Ankara, dışarıdan bakılınca ciddi, bürokratik ve sessiz bir şehir gibi göründüğünden dolayı; burada gençlik enerjisi, her zaman kendi oyun alanını kendisi yaratmıştır. Parkın üstünde sallanmak yerine tabelaya tutunmak biraz da bundandır aslında. Bu küçük eylem, belki de Ankara gençliğinin ruh hâlini net şekilde özetliyor: Kendine ait bir alan arayışı, görünme ve kayda geçme ihtiyacı, sıradanlığa meydan okuma refleksi gibi ruh halleri bu tarz eylemler yapmaya neden olabiliyor. Bir tabela, normal şartlarda yön gösterir, tarif eder, yasakları gösterir, uyarır. Ancak bugün gençlerin elinde o tabelalar yeni bir anlam kazanıyor. Bir kimlik ifadesine dönüşüyor. Aidiyet nesnesi oluyor. Her fotoğraf, sadece bir anı olarak değil tarzı, kişiliği de göstermeye yönelik kalıyor.
Özetle bugünden bakıldığında maddi başarıdan çok, anlam ve değer üretmeye odaklı olan bu kuşaklar geçmiş deki kuşaklar gibi sabır, disiplin, fedekarlık ve itaatle değil, geleceğin anlık gerçekliğinde kendi dünyalarını yaratıp geliştirebilecek durumdadırlar. Umarım ki de yarının anlamını ararken daha adil, daha yaratıcı ve daha duyarlı bir dünya için yeni yollar geliştirerek ilerlerleyeceklerdir.
Z KUŞAĞININ ARAYIŞI
Koray Çetin
Yorumlar