Bugün 7 Ekim sabahı terör örgütü HAMAS’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Gazze şeridindeki yüksek duvarları aşarak İsrail tarafına saldırması yüzlerce sivili de katletmesi sonrasında da İsrail’in sivil ayrımı yapmadan Gazze’yi havadan, karadan, denizden bombalamaya başlamasının üzerinden 13 gün geçti. Bu yazı yazıldığı sıralarda İsrail Filistin savaşının başladığı günden itibaren takip eden 13 gazeteci İsrail saldırılarında hayatını kaybetti. Filistin Gazeteciler Sendikası saldırılarda 20’den fazla gazetecinin de yaralandığını 2 gazetecinin de kayıp olduğunu paylaştı dünya kamuoyuna. Gazetecilerin evleri de bu saldırılardan direk olarak etkilendi. 20 gazetecinin evi ya tamamen ya da kısmen yıkılmış.
Hem bombalamalardan kaçan yüzlerce, binlerce, çocuk, kadın, yaşlı masum siviller, hem de bombalamalarda ölenlerin yakınları, yaralananlar, yaralı yakınları da hastane çevrelerinde bekliyorlardı Gazze bölgesinde. Savaş suçu işleyeneler bu kez de adres gözeterek bir hastaneye saldırdı. Bu yazıyı sizlere hazırladığım sıralarda Gazze’de bir hastane bombalandı. Gelen görüntüler üzerinden katliam, soykırım, vahşet, gibi onlarca tanımlama yapılabilir yaşananlara. Savaş suçu işleniyor Gazze’de. Bu kadar büyük vahşeti nasıl bir öfke, nasıl bir nefret doğurabilir diye sormadan edemiyor insan olan kendine. Filistinliler bir kafese konulmuşlar tek tek de değil topluca katlediliyorlar. Herkesi öldürmek istiyorlar 365 km2 içindeki. Kimsenin kaçma şansı da yokmuş gibi düşünmeye itiyor sizi o insanlara yaşatılanlar.
Bazı haber ajansları, ekiplerine savaş gazeteciliği eğitimi aldırmadan savaş bölgelerinde göndermiyorlar. Bu eğitimler belirli sürelerde tekrarlanmak zorunda ayrıca. Birçoğu da kara düzen, bu tür savaş ortamlarda buluna buluna, çalışa çalışa, hayatta kalmayı başararak bu eğitimler alıyorlar.
Dünyanın dört bir tarafından yüzlerce gazeteci İsrail’de görevlendirildi. İçlerinde savaş muhabirliği almış onlarcası da var. Lübnan İsrail sınırında da gazeteciler yaşananları görüntülemeye ve dünyaya aktarmaya çalışıyorlar. İlk körfez savaşındaki gibi bu savaşı da neredeyse canlı canlı izliyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Lübnan-İsrail sınırında görev yapan, aralarında Reuters haber ajansının ekibinin de bulunduğu bir grup gazetecinin bulunduğu alana İsrail güçleri tarafından doğrudan hedef alınarak top ateşi yapıldı ve Reuters ekibinden bir gazeteci hayatını kaybetti, bazıları yaralandı, uzuvlarını kaybetti. Gazetecilerin bulundukları alan tehlikeli bir alandı evet ama yaşananları en iyi takip ettikleri bir noktaydı. Gizlenip, saklanıp, sanki bir düşmanları İsrail güçlerini gözetliyormuş havası bile yaratmamak için ellerinden geleni de yapmışlar. “Press” yazan çelik yelek ve kasklar kullanmışlar. Canlı yayın aracının varlığı bile çok önemli. Saatlerce de o alanda bulunmuşlar. Ama bu bile onların hedef olmasına engel olmamış. Bile isteye, birileri yargılanmayacaklarını da bildikleri için gazetecileri hedef aldı.
Yakın zamanımızın savaşlarından olan Körfez savaşında Bağdat’ta bulunan Filistin Oteli’nde konuşlanan yabancı gazeteciler bombaların hedefi olmuştu. Gazeteciler sadece gazeteci oldukları için saldırıya uğramıştı. Bir Amerikan tankı kendi ülkesinin gazetecilerinin olduğu Filistin oteline namlusunu çevirmiş savaşı takip eden yabancı gazetecilerin neredeyse tümünün kaldığı oteli vurmuştu. Bu saldırıda da o sırada otel odasının balkonundan canlı yayın yapan 2 gazeteci hayatını kaybetti. Filistin isminin kaderi sanırım bu. Her yerde hedef oluyor, saldırıya uğruyor. Dünya ülkeleri Filistin’de tepiniyor, bölgede yaşayan insanlar öldürülüyor. Tarih de görüntüler de hep tekrarlanıyor maalesef.
İsrail tarafında bulunan gazeteciler evlerine, otellerine ya da kalacakları güvenli bölgelere giderek geceyi güven içinde geçiriyorlar. Düşünün yaşayan halkın da Filistinli gazetecilerin de gidebilecekleri daha güvenli bir alan yok. Onlar yaşam ile ölüm arasındaki ince çizginin yaşam tarafında değil çizginin ölüm tarafındaki kıyısındalar.