Bu konu bir süredir benim gündemimde yer alıyor. Buna ilişkin bazı çalışmalar da yürütüyorum. Haber hemen hemen toplumun her kademesinden insanların takip ettiği bir şey. Ayırdıkları vakit ve habere ulaşma yöntemleri değişse de insanlar olup biten hakkında bir şeyler okumak, izlemek ya da duymak istiyorlar. 

Geleneksel olarak en çok iki yöntemle habere ulaşıyoruz. İlki televizyon ikincisi de yazılı ve basılı basının tahtına kurulan internet aracılığıyla. Televizyonun olmadığı dönemlerde yazılı basın fotoğraf kullanımına başlayarak okuyucunun ilgisini arttırmayı başarmış. Yazılı basın renkli televizyon döneminde kaybettiği ilgiyi tekrar kazanabilmek adına da renkli fotoğraf kullanmaya başlayarak bir toparlanma sağlamış. 
Aslında ilk yazının başlığı ile ilgili ilk verilere geçmiş dönemlerde yaşananlarda rastlıyoruz. Basılı haber kaynakları ile akıcı görsellerin kullanıldığı televizyonlar arasında ciddi bir rekabet söz konusu. Günümüzde dijitalleşmenin yaygınlaşması bu çekişmede videoyu bir parça daha öne öne çıkmış gibi durmakta. 

Burada bir soru daha zihinlerimizde oluşuyor. Nasıl bir okuyucu, nasıl bir görsel haberci? 
Ülke ya da dünya diye ikiye bölmeyeceğim söyleceklerimi. 
Foto muhabirliğinin temel sorumluluğu, uzman olmayan bir kitlesel okuyucu kitlesinin katılımını sağlamak ve onları bilgilendirmektir. İstatistiksel olarak bunu başarabilmeleri için ellerindeki süre her fotoğraf için ortalama 3-5 saniyeden fazla değil. 
Fotoğraf tekniklerinin yaratıcı bir şekilde haber fotoğrafında uygulanmasıyla foto muhabirleri izleyicilerle kontak kurma olasılığını yükselttiği gibi izleyecisine de olayla ilgili yeni bir vizyon, açıklama getirebiliyor.

Okafor V Sochima bir makalesinde “Foto muhabirleri mantıksal bir analiz yapmaktan ziyade sıklıkla bir hikayenin en sansasyonel ve şok edici görünümüne odaklanırlar. Ancak bazı konuların görselleştirilmesi zor olduğundan ve doğru analiz gerektirdiğinden, bunların dramatize edilmesi hatalı veya yanlış anlaşılan raporlamaya yol açmaktadır” diyor. Bana göre fotoğraf ile videonun tam da en ayrıştığı yer burası. Her okuyucu doğru analiz için mi haber videosu izler konusunda bilgi sahibi değilim fakat iletişim teknolojisinin bu imkanı da izleyene sunmasının ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Yine istatistiklere göre bir video izleyicisi bir videonun %30-%35 üzerinde bir süresini izliyorsa o video izlenme oranı olarak başarılı sayılıyor. 

Yine bana göre üzerinde durmamız gereken bir başka noktada okuma alışkanlığımız ile ilgili her haber fotoğrafı açıklamaya, bir metne mecburudur. Fotoğraf altı olarak benim adlandıracağım bu kısa metin içinde olayın nerede, ne zaman, nasıl, neden, niçin, ne olduğuma ve o fotoğraftaki kişilerin kim olduğuna dair bilgiler içermesi gerekir. Evet videoda da bu bilgilerin olması gerekir ama sadece bir başlık bile bazı izleyiciler için yeterli olabiliyor. 

Medya okuryazarlığı çift taraflı bir mesele.  İzleyenen neyi neden izlediğini bilmesi kadar, çekenin de neyi neden çektiğini bilmesi gerekiyor. Üzerinde en az durulan basın ile ilgili konulardan birisi medya okuryazarlığı. Tam da yeri gelmişken ünlü filozof Walter Benjamin’in o sözünü burada hatırlatmak isterim. “ ‘Geleceğin cahilleri’, deniyor, alfabeyi sökemeyenler değil, fotoğraf çekemeyenler olacak. Ama kendi fotoğrafını okuyamayan fotoğrafçıyı da cahil saymak gerekmez mi?
Belki net bir sonuca varamamış olabilirsiniz bu yazı sonunda ama bana göre varmamız gereken nokta haber fotoğrafı ya da videosunu çeken ve izleyen kişilerin ne kadar “cahil” olduğu.