İşte tüm mesele bu. Öyle bir meslek ki bu gazetecilik anlatılmaz yaşanır türünden. Bir gün göklerde, el üstünde tutuluyorsunuzdur, ertesi gün yeri yedi kat altında. Dünya liderleri, ülkenizin en üst devlet yetkilileri ile bir aradayken bir anda kendinizi otobüs ile evinize giderken bulursunuz. Takım elbise ile Melis’te görev yaparken kışın ortasında bir anda kendinizi bir enkaz başında kar yağışı altında kurtarma çalışmalarını takip ederken ya da polisin gazla, tazyikli suyla müdahale ettiği bir eylemin ortasında da bulabilirsiniz. 

O gün herkesi atlatmış yaptığınız haber, çektiğiniz fotoğraf günden yaratmıştır. Ertesi gün haber atlamışsınızdır ve yöneticinize hesap vermekle meşgulsünüzdür. Her gün uçlarda yaşanan diğer bir günün tekrarı gibi.

Sevmeniz mi nefret mi etseniz karar veremediğiniz hatta bazen işi dahi bırakmayı düşündüğünüz bir anda çektiğiniz bir fotoğrafla gündem olup bu kararınızı ertelediğiniz o kadar fazla gün vardır ki sayması da takip etmesi de zor.

Bunların yanında travması çok ama çok fazla bir meslek. Yüreğiniz kaldıramadığı, aşağılandığınız, onurunuzun kırıldığı, korktuğunuz, iş yapamaz hale geldiğiniz, depresyona, bunalıma girdiğiniz, yaralandığınız, ölüm tehlikesi atlattığınız ve hatta öldürüldüğünüz bir meslek. Çok geçmişe gitmeden Gazze’de yaşananlara bakın. Öleceğini bile bile oradaki gazeteciler işlerini yapmaya hatta ölenlerin yerini hızlıca yenilerinin aldığı bir dönem yaşanıyor Gazze’de. Her insanın kolay kolay kaldıramayacağı olaylar yaşıyoruz. 

Meslek hayatımın ilk dönemlerimde benden hemen sonra işe başlayan bir arkadaşımız bir gece, çok soğuk bir havada gece boyunca takip ettiğimiz bir haber sonrasında gazeteciliğin kendisine göre olmadığı kararını alarak ertesi gün mesleği bırakmıştı. Buna benzer olaylar nedeniyle bir çok arkadaşımız mesleği bıraktı.

Geçen günlerde sosyal medyada o an neler olup bittiğine bakarken, önüme bir paylaşım düştü. Eski bir asker olduğunu düşündüğüm birisinin paraşüt eğitimi sırasında yaşadıklarını anlattığı ve bu paylaşıma bir de o anları gösteren video eklemişti. 

Bu videoda atlayış yaptığı sırada ekipten bir arkadaşının kılavuz ipi ile uçağa bağlı kaldığı ve uçağın dışında aslığı kaldığı, kontrolsüz bir biçimde sürekli kendi etrafında dönmeye başladığı görülüyordu. Paylaşımında uzun uzun anlatmış tüm güvenlik prosedürünü ve o andan itibaren alınan önlemleri. Sonuçta uçakta asılı kalan asker bulunduğu durumdan kurtulmayı başarmış ve atlayışını gerçekleştirmiş. 

Olayı yaşayan asker yere indiğinde komutanı ona sormuş: Korktun mu? Bir daha atlayacak mısın?  Hayır komutanım tekrar atlamayacağım dediğinde komutan uçağın tekrar hazırlanmasını ve o askerin tekrar paraşütle atlamasını emretmiş. Uçak derhal havalanmış ve pilot yeniden bir atlayış gerçekleştirmiş. 

Şimdi anlatacaklarım da benim başımdan geçti. Belki de mesleği bırakabilirdim o gün. O dönemde aylarca gündem olan bir olayları takip ederken 4-5 kasklı yüzlerini hatırlayamadığım hatırlayamayacağım polislerin ortasında sağlam bir dayak yemiştim. Gün sonuna kadar olayları takip etsem de olayın sıcaklığı ile de pek bir şey düşünecek ve hissedecek bir durumda değilim. O zamanlar cep telefonu hiç yaygın değil ve bu haber çalıştığım gazetenin bürosuna Serdar’ın ağzı burnu kırıldı diye ulaşmış. Dayak yemiştim ama o açık bir yaram ya da kırılan bir kemiğim yoktu. Büroya girmemle beni bir doktora götürüp kontrol ettirmeleri bir oldu. Daha sonra ilk yalnız kaldığımda yaşananlardan dolayı çok korkmaya başlamış ve bir daha asla bu kadar kasklı polislerin ortasında görev yapamayacağımı düşünmüştüm. 

Ertesi sabah ofise gelir girmemle beni tekrar dün yaşadığım gibi bir ortama tekrar gönderdiler. Ayağım geri geri giderek o görevi yine akşama kadar takip etmiştim. O zaman ki yöneticilerim bunu bilerek mi yaptı bilemiyorum ama eğer o gün beni tekrar benzer bir göreve göndermeseydiler. Sanırım o gün meslek hayatımın son görevi olurdu. 
Askerin yaşadıklarını anlayan ve ona tekrar atlama emri veren komutanı olmasaydı belki o asker tekrar uçağa dahi binemeyecek, mesleğinin yanı sıra sivil hayatını olumsuz bile etkileyebilecek bir durum içinde kendisini bulabilirdi. 

Hep bahsederim yaptığımız işin en büyük parçası da psikoloji, sosyoloji bilmek. 
Bahsettiğim gibi o günkü yöneticim farkında olarak ya da olmayarak benim beslek hayatımı kurtardı. O komutan da askerinin hayatının normal seyretmesine yardımcı oldu.