Berkun Oya'nın yeni dizisi “Kuvvetli Bir Alkış”, Netflix'te yayına girdi. Başrollerinde Aslıhan Gürbüz ve Fatih Artman’ın yer aldığı altı bölümlük bu mini dizinin izleyiciyi hem şaşırttığını hem de inanılmaz büyülediğini düşünüyorum. Ancak bu büyünün, insanın keyfini kaçıran, canını sıkan ve hatta durduk yere karamsarlığın dibine sürükleyen bir boyuta taşındığını da söylemek lazım. Yani en azından bendeki etkisi bu şekilde oldu.

Dizi, temelde anne, baba ve çocuktan oluşan orta sınıf, seküler bir çekirdek ailenin yaşantısını anlatırken aile bireylerinin birbirleriyle ve çevresiyle yaşadığı çatışmalar üzerinden kişilerin kendi içsel çatışmalarını anlatıyor. Anne olmak isteyen Zeynep, baba rolünde Mehmet ve bu iki kişinin anne-baba rollerini yaşayabilmesi için dünyaya getirilmiş bir çocuk olan Metin…

Anne Zeynep’in aslında yalnız kalmamak için Mehmet ile evlendiğine ve boşanmamak için çocuk yaptıklarına yönelik itirafı, bir türlü mutlu olamayışı, yaşadığı annelik travmasının sonucu olarak sadece oğlunun varlığı üzerinden kendisine rol yüklemesi, her şeyi en doğru şekilde yapmaya çalışmasının ve bunu yaparken de sürekli Mehmet’in önüne geçmeye çalışmasının yarattığı yanlışlıklar, ezberlenmiş anne rollerine tutunarak eşi ve oğluyla iletişiminde tam bir “aile disfonksiyonu” yaşaması…

Eşinin bu tutumları karşısında baba Mehmet’in sorun çıkmaması için her şeye onay verme çaresizliği, tüm çabalarına hatta yalvarmalarına rağmen eşiyle bir türlü gerçek bir iletişim kuramaması, anne-çocuk arasında etkili bir baba rolü alamaması, kendi varlığını bile hissedebilmek/hissettirebilmek için büyük çaba sarf etmek zorunda kalması ve nihayetinde kazanamayacağını bildiği bu savaşın bir tarafı olmayı seçmemesinden ötürü artan yalnızlığı …
Çocukluk ve ergenlik travmalarını bir türlü atlatamayan Metin’in ise annesinin narsistik bir uzantısı olduğunu çok erken yaşlarda fark etmesinden ötürü çocukluğunu yaşamak yerine erken yaşlarda olgun bir birey olmak zorunda kalması… 
Tüm bunların sonucunda ise yeterli düzeyde maddi imkanlara ve entelektüel birikime sahip olmalarına rağmen birbirleri ile iletişimde en küçük boşlukları bile dolduramayan, ilişkisine konuşamayarak ihanet eden, hatta yok eden, uzaklaşan, yalnızlaşan, yaşamayı çoktan bırakmış beyaz yakalı, seküler, plaza yalnızlarının evlilikleri… 

Birlikte yaşlanan ve birlikte yalnızlaşan insanların hikayesi…
Berkun Oya’nın ebeveyn ilişkileri, anne-baba rolleri ve çocuk gözünden aile kurumuna yönelik içinde barındırdığı tüm eleştirileri ve öfkeyi bu diziyle akıttığını söyleyebiliriz. 

Bence gereğinden fazla metaforlarıyla gereğinden fazla iyi…
Gereğinden şımarık varoluşsal sancısıyla gereğinden fazla gerçekçi…
Ve gereğinden fazla annelik travmasıyla gereğinden fazla haklı...  
Haftaya görüşmek üzere…
Keyifli haftalar…