Muhabir arkadaşlarımın da olduğu bir ortamda sohbet ederken konu çalışma ortamlarımıza geldi. Çatışmalı işlerin ortasında, teknik veya fiziki olarak bu olaylara en yakın noktada çalışmanın nasıl bir şey olduğundan bahsederken bir arkadaşım “Hiç korkmuyor musun?” diye bir soru geldi.
Sanırım böyle bir soru ile karşılaşmaya hazır değilmişim. Bir anda içimde mesleğe başladığım ilk yıllardan itibaren hızlı bir sorgulama yapma gereği hissettim. 

Ve evet aslında korkuyormuşum. Nasıl bir risk aldığımı anlayıp kendi sağlığımı ön planda tutarak -bunun adına risk kontrolü de diyebiliriz- riski değerlendirerek olayları fotoğrafladığımı söylemeliyim. Hatta bu risk yüzünden kabul etmediğim bir görev olduğunu da belirtmeliyim bu arada.
Kendi iç sorgulamam sırasında meslektaşlarımızla aramızda geçen sohbetlerde hiç bu konulara girmediğimizi fark ettim, en azından kendi adıma bunu söyleyebilirim. Hatta bazı duygularda yalnız olmadığımı “Foto Muhabiri Anıları” bölümlerini çekerken fark ettim. Orada bahsi geçen duyguları ben de hissetmiştim. İnsanın yalnız olmadığını bilmesi güzel bir şey.

Acaba arkadaşlarım korkuyorlar mı?

Bu kişisel duyguları muhataplarına, foto muhabirlerine sordum.
AFP foto muhabiri Adem Altan: 
Hiçbir görevde korktuğumu hatırlamıyorum. Gazeteci ne kadar da tehlikeli olsa göreve giderken korkmaz. Bomba patlar herkes kaçarken foto muhabiri bombanın patladığı yere doğru koşar.  Tehlikeyi o an için düşünmez. Foto muhabiri acıyı da korkuyu da işi yaptıktan sonra yaşar.  Acılı bir olayda da fotoğraf çekerken o acıyı hissetmezsin, sadece işine yoğunlaşırsın… Fotoğraflara bakınca o acıyı yaşarsın. Yani acıyı da korkuyu da sonra hissedersin.

EPA foto muhabiri Erdem Şahin: 

Tüm foto muhabirleri için genel bir cevap veremem. Veyahut korkması ya da korkmaması doğrudur diyemem. Ama görüşlerim şu şekilde; bence korkması gerekiyor. Şahsen ben korkuyorum ve bu korku benim tehlikeli durumlarda çalışırken durmam gereken çizgiyi ya da eşiği belirliyor. Eğer korkunuz yoksa kendinizi bu tutkulu mesleğin cazibesine fazla kaptırıp olmamanız gereken yerde olabiliyorsunuz. Bunun sonuçları da bazen hayatınız olabiliyor. Maalesef tarihte bunun birçok örneği yaşandı. Korkusuz bir foto muhabiri elbette olaya daha fazla yaklaşıp, çoğu meslektaşının tanıklık edemeyeceği ayrıntıları belgeleyebilir. Çağımızda da bu tarzda çalışmaları yürüten birçok foto muhabiri var. Ben çok büyük saygı duyarak çalışmalarını takip ediyorum. Ancak asla öyle bir mesleki çalışma tarzım olmayacak. Her zaman korkularımın izin verdiği yere kadar olaylara yaklaşmaya karar vereceğim. Bunun için yetersiz fotoğraf çekersem de pişmanlık duymam. Belki de bu korku göreceli bir durum olduğu için mesleki anlamda olaylara yaklaşımlar da farklı oluyor. Bilmiyorum. Zaten çoğu zaman olaylara ilk göz olarak yakından, sansürsüz bir şekilde tanıklık ediyoruz. Bu bile peyder pey ruh sağlığımızı bozuyor. Yani en nihayetinde günümüzde çoğu insan tarafından en fazla 1 yıl sonra unutulacak görüntüler kaydediyoruz. Bunun için bir meslek kendi hayatımızı riske atacak kadar önemli değil bence.
Hürriyet Gazetesi foto muhabiri Selahattin Sönmez:
30 Yıldır bu işi yapıyorum yani foto muhabirliğini. Meslek hayatım boyunca, patlama, yangın, deprem, toplumsal olaylar, hemen hemen her türlü olaya gittim.  Tüm bu görevlendirmelerde neden ben gidiyorum demedim, aksine mesleğin verdiği merak hep buralarda olmamı sağladı diyebilirim.
 
Her olay ya da haber takibinde olayın tam göbeğinde olmak için çaba sarfettim, bazen başarılı oldum bazen de olmadım. Tüm bu durumlarda korku kelimesi hiç aklıma gelmedi desem yalan olur. Ama bu korku fotoğrafı çekememe, fotoğrafı atlama ya da o anı yansıtamama korkusu oldu genelde. 

Genç meslektaşlarımdan, serbest foto muhabir Efekan Akyüz:
Mesleğin ilk başlarında tecrübesizliğin ve heyecanın getirdiği bir korku oluyor. Bu korku değil aslında bence kaygı. Nasıl çekeceğim, şimdi ne olacak, makineme zarar gelir mi gibi kafamızı meşgul eden sorular önümüzdeki fotoğrafı kaçırmamıza sebep oluyor. Kaygıları azaltmak için boş bir zihin ile çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Boş zihin yaratmak için ise ustaların izinden gitmek gerekiyor. Fotoğraf çekmeden önce düşünme ve karar verme anı ve çektikten sonra düşünme anı. Deklanşöre bastığımız an ise boş bir zihin ve kaygılarından uzaklaşmış olmak gerekiyor. Bu bir anda değil tecrübelerimiz arttıkça oluşan mesleğin doğal bir süreci halinde ilerliyor.
Sonuç olarak; korku çok kişisel bir mesele gördüğünüz gibi, foto muhabirinin korkuyu ne zaman yaşadığı, ne oranda yaşadığı, yaşanan olayın ne kadar etkisi altında kaldığı foto muhabirinden foto muhabirine değişen bir şey. Bence insan hayatı kadar değerli hiçbir şey yok. Eskiden beri söylenen bir söz var en iyi foto muhabiri hayatta kalan foto muhabiridir.