“İnsan, insanın kurdudur.” diyor İngiliz filozof Thomas Hobbes (1588-1679).

Ve özetle şöyle açıklıyor: İnsana sınırsız özgürlük verirseniz kurt gibi çevresine saldırır. Çünkü insan özü itibarıyla kötü, bencil, güvenilmez ve çıkarcıdır. Sahip olduğu bu özelliklerden dolayı da her zaman en kötü ihtimalleri düşünerek yaşamalıdır. 
 
Hobbes’un insanın özüne yönelik öne sürdüğü bu ve benzeri düşünceler, benim gibi fazla iyimser biri için oldukça karamsar kaçıyor olabilir, ancak adamın bir o kadar da realist olduğunu kabul etmeden geçemeyeceğim… 

Hobbes, devletin olmadığı toplumlarda/durumlarda insanların birbirlerini öldürme (birbirlerine kötülük yapma) özgürlüğü olduğunu, bu nedenle de sürekli korku/endişe içerisinde yaşadıklarını, ancak sürekli böyle korku içerisinde yaşamak istemedikleri için bir devlet otoritesini kabul ederek öldürme (kötülük yapma) özgürlüklerinden vazgeçtiklerini belirtiyor. Bunu da sosyal kontrat teorisi olarak açıklıyor.

Jean-Jacques Rousseau ve John Locke gibi sosyal kontrat teorisyenlerinin babası olarak bilinen Hobbes, yasaların veya sosyal etik kurallarının tanınmadığı bir toplumda/durumda güçlünün her zaman güçsüzü yenmek için savaşarak hayatta kalmaya çalışacağını ve bunun için her türlü acımasızlığı soğukkanlılıkla yapabileceğini söylüyor.

Gelelim bu yazımda Thomas Hobbes’tan neden bahsettiğime… 

İnsanoğlunun güvenilmez, çıkarcı, hilekar ve kötücül özelliklerine ve bu özelliklerini başkaları üzerinde ezici güç olarak kullanmaması için devlet otoritesinin gerekliliğine atıfta bulunan bir film önermek istediğim için... 

Filmin adı: “Sharper”

The Crown, Sherlock gibi dizilerin yönetmeni Benjamin Caron’un neo-noir türündeki bu filmi, kusursuz bir dolandırıcılık planı içerisinde başka bir kusursuz dolandırıcılık planının yer aldığı ve bu durumun sürekli devam ettiği bir döngünün ancak devlet otoritesinin sağladığı korku ile son bulmasını konu alıyor. 2023 yapımı filmin IMDB puanı: 6,7

Oyuncu kadrosu ise şöyle: Üst düzey zengin bir adam olan Richard Hobbes rolünde John Lithgow; Hobbes’un yeni karısı Madeline rolünde Julianne Moore; Hobbes’un oğlu Tom rolünde Justice Smith; Tom’un sevgilisi Sandra rolünde Briana Middleton ve Julianne Moore’un oğlu Max rolünde Sebastian Stan…

Filmde Richard’ın soyadının Hobbes olarak seçilmesi de yukarıda bahsettiğim Hobbes felsefesine atıfta bulunmak amacıyla kullanılmış.

Konu geçişleri zekice planlanmış filmde zaman zaman sıkı ters köşelere zaman zamansa tahmin edilebilir sonuçlara rastlıyoruz. Kurgudaki bazı boşlukları ve mantık hatalarını bir kenara alırsak oldukça sürükleyici, keyifli ve sempatik bir film. Filmin gerilim ve düğüm noktalarında kime güveneceğinizi şaşırdığınız, Thomas Hobbes’un da vurguladığı gibi, insanoğlunun bitmek bilmeyen kötücül eylemlerinin ancak devlet otoritesinin sağlanmasıyla son bulduğu bir anti-kahraman filmi. 

Romantik bir aşk filmi gibi başlayıp, duygusuzluğun/soğukkanlılığın ölümüne kapıştığı film, her ne kadar 1 saat 56 dk boyunca beni içine almayı başarmış olsa da, sonunun kolay tahmin edilebilir olması nedeniyle beni biraz hayal kırıklığına uğrattı...

Ama böylesi sonu ters köşe neo-noir filmlerde bile, süreçte alınan keyif mi daha önemli, filmin sonundan beklenen şok mu derseniz… 

Elbette süreç derim…

Keyifli haftalar…