Bugün burada size uzun uzun hayat hikayemden bahsetmeyeceğim. Ama şimdi bu mesleği yapıyor olmamda etkisi olduğunu düşündüğüm filmlerden birisinden bahsetmek istiyorum. Sizlerin de hayatında bazı dönüm noktaları vardır eminim. Benim gibi sizler de mesleğinizi seçerken bir şeylerden etkilenmişsinizdir. Hatta sadece meslek seçiminde değil kilo vermeye karar vermenizde, bir hobiye başlamanızda, bir müzik aleti çalmaya karar vermenizde -bu maddeler uzar gider- o anki farklı motivasyonlarınız ve etkilendiğiniz şeyler yaşamınıza da yön verirler. Bu motivasyonlar yaşam dilimi içinde birden fazla da olabilir.
Benim fotoğraf makinesi ile ilk tanışmam seksenli yılların başında Almanya’dan bizleri ziyarete gelen komşumuzun, marka ve modelini şu an hatırlayamadığım ama SLR ve üzerinde de 50 mm bir objektif olan gri bir fotoğraf makinesi ile oldu. Vizöründen etrafa bakarak hiçbir bilgim olmadan deklanşörüne basarak bir makara filmi de ilk ziyan edişim olabilir bu tanışma.

O günden sonra algıda seçicilik olsa gerek nerede bir fotoğraf makinesi görsem hep ilgimi çekmeye başladı. Yaz aylarında sahibi Almanya’da yaşayan ama işletmesi için yeğenine emanet edilen bir kasetçi dükkanında çalışırdım. Çalıştığım son sene dükkân sahibi mağazada satmak üzere bir fotoğraf makinesi getirmişti. Bu makinenin rengi siyahtı ve daha uzun bir lens vardı üzerinde. Satılması için konulan vitrinden bozmaktan korktuğumdan almaya çekinirdim. Ama uzun uzun izler, hatta bazen çaktırmadan vitrinden alıp, tozunu alıyormuş bahanesiyle ona sarılırdım resmen.
Ve fotoğraf ile ilgili bir eğitim almaya karar verdiğim dönemlerdi hafızam beni yanıltmıyorsa, o sıra ABD’nin Irak’ı işgalini televizyonlarda canlı canlı izliyorduk. Ekranlarda CNN muhabiri Peter Arnett’dan, gazetelerde de foto muhabirlerinin çektiği fotoğraflardan çok etkilenmiştim
ve televizyonda “Ateş Altında” diye bir filme denk geldim.
Tartışmaların odağındaki film.images-2

1983 ABD yapımı film Nikaragua’da geçiyor. Gazeteciliğin, özellikle de foto muhabirliğinin güvenirliliğini, filmin kahramanı olan foto muhabirinin gerçeği değiştiren, müdahaleci yaklaşımını etik ilkeler çerçevesinde bir örnek olarak başka bir yazıda ele almak daha doğru olacak. Burada ben size bana ilham olan filmi anlatayım.
Muhteşem bir kadro.

Fimin başrolünde Nick Nolte, Gene Hackman ve Joanna Cassidy yer almış. Filmi Kanadalı- İngiliz yönetmen Roger Spottiswoode yönetmiş. Gazeteciliğe, özellikle de foto muhabirliğe ilgi duyan birisi için ne ararsanız var filmde. Adrenalin, çatışma, koşuşturma, herkesi atlatma telaşı, aşk, cinayet... yok yok. Filmi bugün izlese bir gazeteci kıskanarak izler, neden ben de orada değilim, neden o fotoğrafları ben de çekmedim diye.

Hele o müzikleri yok mu! Bir an olsun filmden kopmanıza izin vermiyor. Oturduğunuz yere sizi zamkla yapıştırmışlar gibi bağlıyor her notasında. Maymunlar Cehennemi, Patton, Çin Mahallesi, Kelebek, The Omen, The Boys from Brazil, Poltergeist, Temel İçgüdü, Gerçeğe Çağrı , Powder gibi fimlerin de müziklerini yapan Amerikalı besteci ve orkestra şefi Jerry Goldsmith, Ateş Altında filminin müzikleri ile de En İyi Özgün Müzik dalında Akademi Ödülleri’ne aday gösterilmiş.

Filmin hikayesi şöyle:
FSLN’nin (Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi) şehirleri bir bir ele geçirerek Devlet Başkanı Somoza’yı devirmek üzere başkent Managua’ya ilerledikleri 1979 yılında ülkede bulunan üç ABD’li gazeteci anlatılıyor. Foto muhabiri Russell Price (Nick
Nolte) Nikaragua’da Sandinistaların başlattığı isyanı, yaşanan olayları çektiği fotoğraflarla tüm dünyaya aktarmakta. Ülkede yaşanan olaylar ile birlikte bu üç gazeteci arasında yaşanan duygusal olaylar da işlenmiş filmde. Daha fazla ayrıntı vererek izlememiş olanlara haksızlık etmek istemem. Gerek senaryo, gerek oyunculuklar ve gerek müzik performansı ile hem belgesel hem de aksiyon tadında muhteşem bir film ortaya çıkmış.
İzlemediyseniz bir an evvel izlemenizi öneririm bu filmi.