Gündemi epeydir yaklaşan seçimler tutuyor. Kim aday oldu, kim yeniden gösterilmedi sorularından önce vaadedilen eşit temsil üzerine de düşünmemiz gerekir. Bir dersim kapsamında araştırma yaparken, birkaç makale okumaya fırsatım oldu. 

Okuduğum makalelerde kadınların ciddi bir şekilde maruz bırakıldığı cinsiyet eşitsizliğini gözler önüne serilirken, bir kez daha bu eşitsizliğin siyasette de sürdürülüyor olmasının altı çiziliyor. 

Siyaset sahnesinde kadınların eşitliği bir kenara bırakalım, yetersiz temsil ediliyor olması, beraberinde pek çok sorunu da getirmektedir. Bunlardan en önemlisi, siyasi arenada kendilerine yer verilmeyen kadınların, toplumsal ve sosyal hayatta da geri planda bırakılıyor olmasıdır. 

Makalesinin başlığını bu yazının da başlığına taşıdığım Doç. Dr. Nihat Şirin PINARCIOĞLU, şöyle bir giriş yapıyor makalesinde:

“Türkiye’de kadınların ulusal ve yerel siyasetteki temsil oranları oldukça düşüktür. Kadınların siyasete girmelerini güçleştiren en önemli nedenlerden biri, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin kadınları özel alanda konumlandırılmasına ilişkindir. Bu roller nedeniyle kadınlar, kamusal alana ait olarak yapılandırılan politikayı yabancı bir mesele olarak görmek üzere toplumsallaşmışlardır. … … Feminist yaklaşımın benimsendiği bu makale, kadınların var olan sistem içinde, siyasetin dışında ya da kıyısında kalmalarının nedenlerine ve sonuçlarına kadın deneyimlerini dahil ederek odaklanmakta, alternatif bir politikanın imkanları üzerinde durmaktadır.” 

Siyasi partilerin seçim öncesi vaatlerinde sıklıkla duyduğumuz “cinsiyet kotası” bir çözüm olmamakla birlikte, bu vaatlerini dile getirenlerin bırakın verilen sözleri gerçekleştirmelerini, deyim yerindeyse bir arpa boyu yol katedemediklerini de gözlemliyoruz ne yazık ki. 

Siyaset sahnesinde daha çok kadının görünür olması demek, bir yandan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yarattığı sıkıntıların daha çok dile getirilmesi ve bu toplumsal cinsiyet rollerini belirleyen eril tahakkümün dönüştürülmesine olanak tanıyacaktır şüphesiz. 

Eril dünyanın ayrıştırıcı dilini hiç düşünmeksizin kullanarak, kendilerini modern dünya düzenine bir türlü ayak uyduramayan, belki de uyumsuzlukta direnen erkeklerinin, bu rahatsız edici dili bırakmaları konusunda kadınların daha görünür olması şüphesiz etkin olacaktır.

Kadınların hayat içerisinde her alanda temsilindeki asimetriyi kabul etmeyip, cinsiyetçi yaklaşımın en net görüldüğü alanlardan biri olan seçme ve seçilme hakkının kullanımının neredeyse sadece oy verme ile sınırlı olmasına itiraz etmek, “evrensel yurttaşlık” bilincinde olan herkesin savunması gereken en temel konulardan biridir.