Michael Jordan, Nike’ın kendisine özel ayakkabı üretmesini kabul etmeseydi bugün belki de Nike dev bir şirket olmayacaktı. Ve ayakkabıları, Michael Jordan gibi ünlü bir adam ayağını basana kadar, sadece bir ayakkabı olarak kalacaktı…

Nitekim Nike, Michael Jordan’ı ikna etmeyi başardı ve sadece bir ayakkabı olmaktan öteye geçti. İşte bu geçişin hikayesi “Air (2023)” filminde anlatılıyor.

Film; 1984 yılında basketbol ayakkabı pazarının %54’ü Converse, %29’u Adidas ve %17’si Nike üzerinde iken, Nike basketbol bölümünün yetenek avcısı Sonny Vaccaro’nun, şirketin tüm reklam gelirini tek bir isme, üstelik henüz NBA’de çaylak denebilecek bir isme, Michael Jordan’a bağlamak istemesini ve bu uğurda tüm kariyerini ortaya koyma yolculuğunu anlatıyor.

Yönetmen koltuğunda Ben Affleck’in bulunduğu filmin başrollerinde yine kendisi (Phil Şövalye), Matt Damon (Sonny Vaccaro) ve Jason Bateman (Rob Strasser) gibi isimler var. Filmin senaryosu ağırlıklı olarak Sonny Vaccaro’nun hem Nike’ı hem de Jordan ailesini ikna etme sürecine odaklanıyor. Bu açıdan Nike’ın tarihini değiştiren bu önemli adım üzerinden bir spor filmi olmaktan ziyade, spor endüstrisinin değişimini anlatan bir film olmuş.

Filmin önemli karakterlerinden birisi de Michael Jordan’ın annesi Deloris Ürdün (Viola Davis). Oğluna tereddütsüz inanıyor. Michael Jordan’ın menajerinden rol çalar şekilde, oğlunun kariyerinde aldığı tüm kararlarda yanında duruyor. Duygusal ve inançlı bir kadın olarak Michael Jordan’ın ikna sürecinde ihsas-ı reyini Nike’dan yana kullandığı çok açık. 

Filmde Michael Jordan’ı canlandıran karakterin yüzü özellikle gösterilmemiş. Bana göre biraz zorlama olmuş ama Jordan’ı ilahlaştırmak adına yapılan bir seçim sanırım. Ara ara gerçek görüntülerin verilmesi ise filme bir tık documentary havası vermiş...  
Filmde Nike’ın ikonik sloganı “just do it” ile ilgili ilginç bir diyalog var. Howard Beyaz (Chris Tucker), bu sloganın kaynağının idam mangasının önünde ölmek üzere olan bir adamın son sözleri olduğunu ileri sürüyor. Şaşkınlıkla bunun palavra bir hikaye olabileceğini söyleyen Sonny Vaccaro’ya, hikayeyi sloganın yaratıcısı Dan Wieden’dan duyduğunu söylüyor…

Aslında filmin, gerek biçimsel gerek teknik özellikler bakımından klasik bir Hollywood filminden hiçbir farklılaşması yok. Ancak Ben Affleck’in uzun yıllardır ajandasında olduğunu söylediği bu projenin, ciddiyetini koruyan, aksiyondan uzak ve ayakları yere basan bir film olduğu açık. İnternette film hakkında, konu gereğinden fazla uzatılmış şeklinde olumsuz yorumlar okudum ama katılmadım. Çünkü günümüzün sorunu olan, her bilgiyi/hazzı hızlıca ve hap gibi alma alışkanlığımızdan kurtulmamız gerek. Zaten sonunu bildiğimiz, dolayısıyla da enigmatik bir tarafı olmayan bir filmden ne bekliyoruz? Bize konusunu keyifle, acele etmeden, yormadan ve anlatılan olay örgüsünün yanında karakterlerin duygusal taraflarını da kaçırmadan anlatmasını değil mi? Bu açıdan bakarsak film izlemeye değer mi? Bence kesinlikle değer.
Ve filmden kenara not ettiğim bir söz: 
“Hatalarını söyleyen akıllı bir muhalif bulduğunda onu gizli bir hazine haritası gibi dikkatle takip et.” (Phil Şövalye)
Keyifli seyirler