1992 yılında, Kristof Kolomb’un Amerika kıtasına ilk yolculuğunun 500. yıldönümünde vizyona giren 1492: Cennetin Keşfi filmi, tarihin seyrini değiştiren anlardan biri olan Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’nın keşfini işleyen bir filmidir. 1992 yılında Ridley Scott’ın yönetmenliğinde sinema perdesine aktarılmıştır. 1492: Cennetin Keşfi, hem bir kâşifin macerasını, hem de insanın aydınlık-karanlık yönlerini, ideallerini ve gerçekliğin çatışmasını anlatan destansı diyebileceğimiz bir film olmuştur.
Bu film, 15. yüzyıl sonlarında geçen olayları merkezine almaktadır. Ana karakter Kristof Kolomb (Gerard Depardieu), İspanyol kraliyetinden aldığı destekle Batı'ya doğru yelken açar ve amacı Hindistan’a ulaşmaktır. Fakat onun “cennetin keşfi” olarak gördüğü şey, aslında Batı Hint Adaları'nın ve ardından Amerika’nın keşfi olur. Film, sadece bu keşif yolculuğunu değil, sonrasında gelişen yerleşim çabalarını, yerli halklarla yaşanan çatışmaları ve Kolomb’un iç dünyasındaki değişimi de anlatır. Yeni Dünya’ya, yani Amerika kıyılarına ayak bastığında ise onun için her şey yeniden başlar. Kolomb’un amacı bir cennet kurmaktır; sınıfsız, özgür ve adaletli bir toplum hayaliyle yola çıkar. Ancak beraberinde getirdiği insanlar, hırs, açgözlülük ve şiddetle bu hayali kısa sürede yıkar. Kolomb’un hayallerinin nasıl bir sömürgecilik kabusuna dönüştüğü ve yerli halkla ilk temasların ardından gelen bu sömürgeci düzenin cenneti adeta bir cehenneme çevirdiği çarpıcı bir şekilde gösterilmektedir.
Gerard Depardieu'nun canlandırdığı Kristof Kolomb karakteri, film boyunca inatçı, bilgili ve hayalperest bir karakterdir. Büyük idealleri olan ancak gerçek dünyanın karmaşık kötülüklerinde boğulan ve zamanla yalnızlaşan biri haline gelmiştir. İspanya tahtının güçlü kadını olarak filmde yer alan Sigourney Weaver’ın canlandırdığı Isabella karakteri de, politik zekâsı ve soğukkanlılığıyla Kolomb’un en önemli destekçisidir. Ancak aralarındaki ilişki, yalnızca siyasi çıkarlar üzerine kuruludur denilebilir. Filmin kötü karakteri olan Michael Wincott'ın canlandırdığı Moxica karakteri ise, Kolomb’un ikinci seferinde tanıdığı İspanyol soylusudur. Açgözlülüğü, vahşiliği ve yerli halka karşı olan acımasız tavırlarıyla, Avrupa sömürgeciliğinin kişisel bir temsili gibidir. Filmde yerli halkın bakış açısından fazla söz edilmeyerek, daha çok bir çerçevede edilgen varlıklar gibi gösterilmiştir. Bu da filmin eleştirildiği noktalardan biridir fakat bu husus, dönemin Avrupa merkezci bakış açısına bir gönderme olarak da okunabilir.
Filmin ana teması, isminin de ima ettiği üzere, “cennetin keşfi” değil, aslında “cennetin kaybı”dır. Kolomb’un gözünde Yeni Dünya, Avrupa'nın yozlaşmış dünyasından kaçış için bir ütopya gibidir. Fakat insan doğası, hırs ve açgözlülük burada da kendini gösterir. Film, bir idealin nasıl bozulduğunu, ütopyanın nasıl bir distopyaya dönüştüğünü anlatır. Aynı zamanda filmde bir medeniyetin başka bir medeniyete karşı üstünlük kurma çabası, dinin ve sömürgeciliğin iç içe geçmesi, insanların tanrısal bir görev üstlenerek başka kültürleri yok sayması da alttan alta işlenen önemli temalardır.
Film, tarihi gerçekliği birebir yansıtmak gibi bir iddiadan çok, tarih üzerinden bugüne bakmak isteyen bir filmdir. Avrupa’nın medeniyet adına neyi feda ettiğini, başka kültürleri kendi çıkarları için nasıl görmezden geldiğini cesurca göstermiştir. Kolomb’un keşif hikayesi üzerinden “medeniyet–fetih-vicdan” üçgenini izleyiciye sorgulatmıştır. Dolayısıyla Ridley Scott, Kolomb’un macerasını bir “aydınlanma” değil, bir “yanılsama” olarak resmetmeye çalışmıştır. Çünkü keşfedilen şey, sadece toprak değil; insan doğasının hırsla, güçle ve inançla nasıl yön değiştirdiğidir. Özetle film, tarihi bir olaya farklı bir anlatımla yaklaşan, görsel olarak büyüleyici ama bir o kadar da sorgulayıcı bir yapım olmuştur. Ridley Scott, her ne kadar Kolomb’un gözünden anlatıyor gibi görünse de, aslında Kolomb üzerinden bir dönemin vicdanını, çelişkilerini ve çöküşünü gözler önüne sermek istemiştir. Film, Kolomb’u bir kahraman gibi yüceltmek yerine, onu insan yapan zaaflarını, hayal kırıklıklarını ve zamanla içinden çıkamadığı çelişkilerini ön plana çıkartmıştır. Belki de filmin en çarpıcı mesajı şudur: Yeni bir dünya hayal ederken, eski dünyanın kötülüklerinden kurtulmak sanıldığı kadar kolay değildir... İyi seyirler.