Freelance gazetecilik ya da serbest gazetecilik kavramı ülkemiz için yeni bir kavram. Serbest gazetecilik kavramı uygulama olarak aşina olmadığımız bir yöntem. Biz basın emekçileri de, çalışanları da, okuyucu da, izleyici de bu yöntem ile yapılan gazeteciliğe yabancılar. Yurt dışında örnekleri olsa da ülkemizde örnekleri olmayan bir gazetecilik.
Bu zamana kadar bu yöntem ile gazetecilik yapılmamasının önemli nedenlerinden birisi yasalarımızın buna izin vermemesi. Hepimizde basın kartı olmadan habercilik yapılamaz fikrinin olması vardı. Özellikle Ankara’da basın kartı olamadan gündemi takip edebilmek neredeyse imkansız gibi bir şey. Basın kartı alabilmenin tek şartının bir gazete, televizyon, bir dergi ile 212 nolu yasa üzerinden yapılmış bir sözleşme ile devlete başvurarak alınabilmesi oluşturuyor. 20 yılı tamamlayınca da sürekli basın kartı sahibi olabiliyorsunuz ancak. O saatten sonra da gazeteciler emekliliği tercih ediyorlar.

Ne oldu da serbest gazetecilik yaygınlaşmaya başladı? 

Yasa mı değişti diye sorduğunuzu canlandırabiliyorum gözümde. 
Bu sorunuzun cevabına hayır yanıtını hemen verebilirim.
Bazı yazılarımda internetin gelişmesinden, yaygınlaşmasından bahsetmiştim sizlere. 1900’lü yılların sonlarında 2000’li yılların başlarında gazetelerin, televizyonların da web sayfaları olmaya başladı. Çok kısa bir süre sonra da basılı olmayan sadece internet üzerinden yayın yapan mecralar yayın hayatlarına başladı. Bu mecralar internette yayın yapmaya başladılar ama yasalarımız orada çalışan gazetecileri gazeteci olarak görmüyordu. Çünkü yasada internet üzerinden gazetecilik yapılabileceği yer almıyordu. Bu nedenle uzun yıllarca basın kartsız bir şekilde habercilik yapmak zorunda kaldı bu mecralarda çalışan arkadaşlarımız. 

Bu süreçte basın piyasasında çok hızlı bir işgücü daralması başladı. Daha az gazeteci ile özellikle de daha az foto muhabiri ile çalışmayı tercih etmeye başladı ulusal ve yerel medya. Dünyada da bir daralmadan bahsedebiliriz ancak Türkiye’de bu oran çok fazla oldu. 1970’li yıllarda gazetede çalışmaya başlayan hemen hemen herkes fotoğraf makinesi taşır, haberi ile ilgili fotoğrafı da kendisinin çekmesi beklenirmiş. Foto muhabirleri spordan siyasete, siyasetten magazine neredeyse her alanda çalışırlarmış. Yıllar ilerledikçe alanında uzmanlaşma ve tam zamanlı çalışma başlamış. Spor foto muhabiri, magazin muhabiri, siyasi olaylara bakan foto muhabiri diye ayrışma alanında uzmanlaşma dönemine girilmiş. Her ulusal gazetenin Ankara bürosunda neredeyse 6-7 foto muhabiri çalışabiliyormuş. Tekrar günümüze dönerek konuyu bağlayacak olursak, teknolojinin de gelişmesi ile cep telefonlarının kaliteli fotoğraf çeken özellikleri taşımaları tekrar her muhabiri kendi haberinin fotoğrafını ve hatta videosunu çekebilir hale getirdi. Bunun yanı sıra Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, Belediye Başkanları, Bakanlar, siyasi partilerin Genel Başkanları programlarını basına kapatıp kendi kontrolündeki fotoğrafçı ve kameramanların çektiği görüntüleri paylaşmaya başlayınca ayrıca basın da görsel ihtiyacının bir kısmını da canlı yayınlardan aldığı ekran görüntülerinden ve internet aramalarından bulduğu görsellerle sağlamaya başlayınca foto muhabirine olan ihtiyaç iyice azaldı. Alanda koşturup haber izleyeni toplayan muhabirler de aynı kaderi yaşadı. Hala da devam ediyor.

Serbest görsel gazetecilik, bir seçim mi yoksa mecburiyet mi? 

İşinden atılan, çalışacak bir mecra bulamayan, yeni mezun olan tüm gazeteciler sudan çıkmış balık gibi ortada kendi başlarına kaldı. Bazı internet siteleri ve yabancı ajanslar fotoğraf, video ve haber satın alsalar da bu emeğe karşılık ödenen miktarlar habercinin bu işi devam ettirmesi için motivasyonu bile sağlayacak seviyede değildi.
Sistem dışına itilen görsel gazeteciler, okullarından mezun olduklarında iş arayan ve iş bulamayan genç gazeteciler yeni dönemim yeni haber aktarım araçlarına yani sosyal medyaya yöneldiler. Tek sorunları haberi izleyiciye okura aktarmak değil maalesef. Haber kaynağına ulaşmakta, olay yerine ulaşımda, konaklamada, yemeden içmeye, ekipman ihtiyacını karşılamaya ve en önemlisi de yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek bir gelir elde etmeye çalışıyorlar. Belirli bir iş modeli de olmadığından serbest çalışan görsel gazeteciler tam bir deneme yanılma yoluyla ilerlemeye çalışıyorlar. Kimisi reklam çekim işleri, toplantıları görüntüleme, seçim kampanyaların de siyasetçi ile çalışmak gibi işleri de yapmak durumunda kalıyor. Sadece haber yaparak geçimlerini sağlayabilmeleri maalesef çok zor. Bu süreç gazetecinin bağımsızlığını da etkiliyor. 

Taş kaynatmamanın bir yolu var, ama!

Aması şu çok zahmetli bir yol. Okura, izleyiciye bu gazetecilik yöntemini anlatmak, onların serbest çalışan özellikle görsel gazetecilere destek olunması fikrine ikna etmek deveye hendek atlatmaktan da zor diyebilirim. Sadece halkın finanse ettiği bir gazetecilik çok çok kıymetli. Bunun için çalışan tüm gazetecileri de ben bir “buz kıran” gemisine benzetiyorum. Bir ileri bir geri dönemler oluyor fakat mesleği yapma inadı ile önemli bir yol katedileceğine inanıyorum.