Geçen haftalarda sizlere foto muhabirliği için çok önemli, foto muhabirlerinin oskarı sayılabilecek bir fotoğraf ödülünden dünya çapında Hollanda Merkezli World Press Photo ödüllerinden bahsetmiştim. Geçen yıl 6 Şubat’ta ülkemizde yaşanan 55 bin yurttaşımızı enkaz altında kalarak kaybettiğimiz büyük deprem felaketinin sembol fotoğrafı haline gelen AFP foto muhabiri Adem Altan  “Bir Babanın Acısı” isimli fotoğrafı ile bu ödülü kazanmıştı. 1983 yılında ilk kez Mustafa Bozdemir tarafından kazanılan bu ödülü maalesef uzunca bir zaman Türkiye’de kazanan başka bir foto muhabiri olmamıştı. Hafızam beni yanıltmıyorsa Suriye’deki savaşın başlaması sonrasında bölgeye giderek çatışma bölgesinde görev yapan foto muhabirlerinin çektikleri fotoğraflar bu ödülün sonraki yıllarda Türkiye’ye gelmesini sağladı.

Dünya basını için önemli bir ödül ise Pulitzer. İkon haline gelmiş bazı fotoğraflar bu ödül sahibidir. Örneğin Kevin Carter Afrika’da meşhur akbabanın ve açlıktan ölmek üzere olan bir çocuğun başında beklerken çektiği bu fotoğrafı ile Pulitzer kazanmıştır.

Türkiye’de de bu ödül sahibi bir foto muhabiri var. O Murad Sezer.  Sezer Reuters ajansının Türkiye şefi bugün. Pulitzer kazandığı dönemde AP adına çalışıyordu. Sezer’in Pulitzer kazandığı o fotoğrafın öyküsünü merak ediyorsanız gelin kendisine kulak verelim. Sezer Foto Muhabiri Anıların’da o fotoğrafın öyküsünü şöyle anlatmıştı. ( Murad Sezer / Foto Muhabiri / Türkiye’de Pulitzer Kazanan Tek Gazeteciyim (youtube.com) )

2003-2004 yıllarında ABD’nin Irak’ın işgali sürecinde iki kez uzun sürelerce burada görev yapmış Sezer. Bağdat büroda çoğunlukla günlük olayları takip ediyormuş. Zaman zaman da Amerikan birliklerine iliştirildikleri görevler olabiliyormuş.

Birgün Amerikan ordusu AP Bağdat ofisine yarın şu saate şurada olun diye bir haber göndermiş. 3 farklı görevlerdeki gazeteci talep etmişler. Foto muhabiri, muhabir ve radyo muhabiri. Ertesi gün belirtilen noktada buluşmuşlar. Fakat nereye gidildiği konusunda hiçbir bilgileri yokmuş. Son ana kadar da bilgileri olmamış. Yolda Irak’ın Felluce kenti kuşatması yapılacak ve onlarda bu anlara tanıklık edeceklermiş.

Bir noktaya kadar gidilmiş o noktada askerler kendi harekât merkezlerini kurmuşlar ve orada konuşlanmışlar. Gazetecilere de siz de şurada bir yerde kalın denmiş. Askerler hazırlıklı ama gazeteciler hazırlıksız yakalanmış bu duruma. Açıkta kalmışlar da denebilir. Orada bir mezarlık ve mezarlıkçının da evi varmış. O mezarcı gazetecileri evinde konuk etmiş.

Tehlikeli ve gazetecilerin her şey tanık olmasını istemedikleri için gazetecileri Felluce içindeki çatışma alanına götürmemişler. Günlerce şehrin dışında birliklerin gidiş gelişini izlemişler ve çatışma seslerini uzaktan dinlemişler.

O günlerde kasabaya insani yardım gelmiş. Sezer ve diğer gazeteciler bu yardım işini takip ederken Sezer’in yolu bir şekilde Amerikan askerlerinin yaralıları için oluşturduğu ilk yardım noktası ile kesişmiş. Orada beklerken gazeteciler Amerikan askerleri, bir süre sonra gazetecilerin yaralı yoksa ölümü olduğunu bilemedikleri bir asker getirmişler ve yere bırakmışlar. Doktor gelmiş muayenesinin ardından askerin öldüğünü açıklamış. Sezer de uzaktan bu olayı izliyormuş. Aniden askerler ölen arkadaşlarının etrafında toplanıp dua etmeye başlamış. Her zaman böyle bir olayla karşılaşılacak bir adet bir merasim değilmiş. O duygu yoğunluğunda o an olan bir şeymiş. Sadece 3 kare bu olayı fotoğraflaya bilmiş Sezer. Çünkü bu olay öncesinde de bir gerginlik yaşamışlar askerlerle. Böyle hassa ve morallerin bozuk olduğu bu yerde gazetecilerin varlığı askerleri rahatsız ediyormuş.

Sezer o anın güçlü, yaşanan durumu çok iyi ifade eden bir an olduğunu düşündüğü için risk almış ve o anı fotoğraflamış. Kimse de onun fotoğraf çektiğini fark etmemiş. O dönem anında fotoğraf servis edemedikleri için akşam kaldıkları yere döndüklerinde o fotoğrafı servis etmiş. Ertesi gün bu fotoğraf birçok Amerikan gazetesinde yer almış bu fotoğraf. Fotoğrafın yayınlandığı gün aslında işgalin birinci yıldönümüymüş ve gazeteler işgalin ilk günü yaşananlar ile o günü kıyaslayan haberler yapıyorlarmış. Zafer havası yerini bir yıl sonra gelinen noktanın sorgulandığı bir havaya terk etmişti. En ufak bir kasabada dahi direniş kırılamamış ve bu da bası sorgulamaların başlamasına neden olmuş. İşte o fotoğrafın gücü tam da öyle bir döneme denk geldiği için daha artmış dönemi anlatabilmek, özetlemek için kullanılmış. Doğru yerde doğru zamanda çekilmiş bir fotoğraf. Böylece bu fotoğraf Sezer’e Pulitzer kazanan ilk Türk gazeteci unvanını da getirmiş oldu.

Başka bir gurur duyduğumuz bir ödül oldu bizler içinde Sezer’in bu ödülü kazanması.