Bir foto muhabirine, görsel gazeteciye en çok sorulan sorulardan bir tanesidir bu soru: “Hayat kurtarmak mı, yoksa fotoğraf çekmek mi?”.
Bu tartışmaların en ironik fotoğrafı Kevin Carter’a ait. Açlıktan çaresiz durumda bir çocuk ve başındaki akbaba fotoğrafı. Bu fotoğrafı pek çoklarınız görmüştür. Söz konusu fotoğraf yayınlandığında, hatta hala Carter’ın fotoğrafı çekmek yerine çocuğu akbabadan kurtarması gerektiği tartışılmış ve tartışılmaktadır. Carter’ın ilerleyen yıllarda hayatına son vermesinin de sebebinin bu olay olduğu söylenmektedir.  

Benim de buna benzer bir ikilem ile karşı karşıya kalabileceğim hiç aklıma gelmezdi, ama geldi.

Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin on ikinci saatinden itibaren İskenderun, Hatay, Kırıkhan, Samandağ, Arsuz ve Belen’de çalıştım.  İnsanların en çaresiz anlarına tanıklık ettim. Bu çaresizlik sadece onlara ait değildi, biz gazeteciler, ilk anda bölgeye ulaşan az sayıdaki AFAD ve diğer kurumların kurtarma personelleri için de geçerliydi. 

Depremin üzerinden henüz 36 saat geçmemişken Hatay’daydım. İnsanlar panik içinde, kimileri enkaz altındaki yakınlarının derdinde, enkaz altında herhangi bir yakını olmayanlar ise Hatay ve çevre ilçelerden kaçmaya çalışıyor. Korkunç bir kaos ortamı. Ambulanslar, siren sesleri, yardım getirmeye çalışanlar, ölen yakınlarını mezarlığa götürmeye çalışanlar ve maalesef hırsızlar… 

40 dakika sürecek yol 5-6 saate çıkıyor.  Hiç ulaşılmadığını düşündüğüm bir bölgede çekim yapmak üzere aracımla henüz ulaşmışken bir kadın panik halde arabanın önüne atladı ve kendisini hemen otogara götürmemi istedi. Ancak yeni geldiğimi ve trafiğin çok kötü olduğunu belirtmeme rağmen o bölgede 1-2 saat kadar çalıştığım sürede de yardım taleplerini sürdürdü. Yolumun üstünde bile olmayan bir yöne o trafik sıkışıklığında gidemeyeceğimi, eğer gidersem 3-4 saatimi boşa harcayacağımı, başka yardıma ihtiyacı olabilecek insanlara ulaşamayacağımı anlatmaya çalıştım kendisine ama gerçekten bu kararı vermek ve kendisini ikna etmeye çalışmak en zorlandığım anlardan biriydi. 

Diğer bir olay ise şöyle; bir foto muhabiri arkadaşımla sabah çok erken saatlerde kalkıp fotoğraf çekmeye başlıyorduk, enkaz başlarında yakınlarını bekleyenleri fotoğraflıyorduk. Bir yardım ekibi çay demlemiş yiyecek birkaç şey koymuşlar ortaya, bizi de davet ettiler kahvaltılarına. Biraz sohbet ettikten sonra o yardım ekibinden bir gönüllü yabancı bir foto muhabiri ile yaşadıkları olaydan bahsetti. Bu ekip ceset torbaları ile cenazeleri taşıyor ve sayıları çok az ve çoğunlukla cenazeleri iki ya da üç kişi taşıyorlarmış.  Bir gün bir foto muhabiri onları cenazeleri taşırken fotoğraflamaya başlamış. Bize bu olayı anlatan gönüllü muhabire fotoğraf çekmeyi bırakmasını ve onlara yardım etmesini söylemiş. Yardım alamayınca ve foto muhabiri fotoğraf çekmeye devam edince dayanamamışlar ve foto muhabirine girişmişler. Bunu anlatırken yüzündeki ifadeden övündüğü belli oluyordu. Karşındaki kişinin bir meslektaşımızı tokatladığını duymak hoş bir şey değildi elbette. Fakat foto muhabirinin ona neden yardım etmediğini edemediğini anlatmak o sırada bizim görevimizdi. Bir gazetecinin aman aman bir durum yaşanmadıkça yani hayati bir tehlikeyi engelleyemeyecekse yardım edip etmemenin kendisine kalmış bir durum olduğunu ve foto muhabirinin asıl görevinin yeterli yardımın gelmediğini, cenazelerin bile doğru taşınıp defnedilmediğini kamuoyuna duyurmak olduğunu ve böylece daha fazla yardım gelmesini sağlayabileceğini anlattık. Biz anlattıkça yardım görevlisinin yüzündeki övünmenin mahcup bir ifadeye döndüğünü gördük.

Sonuç olarak herkesin bir görevi var bu tür olaylarda. Kurtarma personelinin enkazdan insanları kurtarmak, sağlık personelinin yaralıları iyileştirmek ve yaşatmak, güvenlik personelinin güvenliği sağlamak, cenaze işleri personelinin cenazelerin düzgün bir şekilde defnedilmesini sağlamak… Foto muhabirinin de görevi bu yaşananları gözlemlemek ve özellikle eksikleri kamuoyu ile paylaşmaktır.

Carter’ın da açlıktan ölmek üzere olan çocuk ile ona yaklaşmakta olan akbabayı fotoğraflaması ile açlığı insanlara anlatmayı hedeflediğini ve bunu da başardığını düşünüyorum. Öte yandan bu fotoğraf çekildikten hemen sonra akbabanın çocuktan uzaklaştığı da bilinmektedir.