Gazetecilik mesleğine başlamamın üzerinden 25 yıl geçti. O yıl Cumhuriyet’in 75. Yıl dönümü kutlandı. O günlerde bir kutlama sevinci, heyecanı gözlemleyebiliyordum hem devlet kurumlarında hem de halkta.
Devlet kutlamalara öncelik ediyordu. Yanlış hatırlamıyorsam eğer askeri bandolar şehrin çeşitli noktalarında konserler düzenliyordu. Devlet televizyonunda da ayrı bir çoşku ile sunulan programlara tanıklık etmiştik. Milli Kütüphane’nin karşısında bulunan Enerji Bakanlığı, bakanlık binasındaki odaların ışıklarını yakarak ile 75. Yıl yazmıştı. Örnekler çoğaltılır gider.
Resmi bayramlarda, statlarda öğrencilere yaptırtılan gösterileri, programları çok sıkıcı, yaratıcılıktan uzak, sürekli tekrar eden şeyler olarak görsem de yerine alternatif başka etkinlikler düzenlenmediği, örneğin stadlarda daha özel, görsel etkileyiciliği yüksek, Cumhuriyet fikrini pekiştirecek, çocuklara bu fikrin aşılanmasını sağlayacak programlar gerçekleştirilmemesi nedeniyle yine de değerli bulurdum. Yıllarca da bu gösterileri fotoğraflamak için takip ettim. Hipodrum alanında 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarını ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını izledim. Askerler, polisler, gaziler geçit törenine katılırdı. Hava Kuvvetleri uçakları gösteri uçuşları yapardı. Hipodrum alanına toplanan halk da o gösterileri izlerdi. Devlet erkanı Şeref Tribününden, yabancı misyon temsilcileri de onun yanındaki bölümde yerini alır ve geçit törenini ve gösterileri izlerlerdi. Ankara 19 Mayıs stadında ise 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı gösterilerini ve 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı törenleri gerçekleştirilirdi. Gösterilere katılan çocukların ve gençlerin aileleri de satta yerlerini alır gösterilerde yer alan çocuklarını o kalabalık ekip içinde bulmaya çalışırdı. Pek içten bir çoşku olmasa da aileler çocukları için orada bulunurdu.
Ankara’nın o iki simge tören alanı da artık yok. Hipodrom alanı millet bahçesine çevrildi. Hemen yolun karşısına da Anıtkabir tören alanından Aslanlı Yol tarafına bakıldığında da görülen ve Anıtkabir’in de silüetini bozan, askeri uçakların da gösteri uçuşu yapmasını engelleyen çok yüksek binalar dikildi bununla birlikte 19 Mayıs stadı yıkıldı yerlerine uzunca bir süre hiçbir şey de yapılmadı. Bu özel günlerin kutlamaları sadece Anıtkabir ziyareti ile sınırlı kalmaya başladı. Başka da özel bir şey yerine konmadı.
“Tarih boyunca insanları yönetmiş olanlar, resim ve heykelleri halka vermek istedikleri mesaj için kullanmışlardır” diyor ünlü Fransız felsefeci Chevalier Louis de Jaucourt.
Okuduğum bir kitapta rastladığım bu cümle günümüzü iyi özetliyor sanırım. Cumhuriyet ile aramızdaki bağlantı koparıldı. Peşinden koşulabilecek, sürüklenebilecek bir hikaye, bir simge bırakılmamak isteniyor. Elde avuçta kala kala sadece Ankara’da Anıtkabir, İstanbul’da da Dolmabahçe Sarayı kaldı.
İnsanların gönülden isteyerek geldikleri tek yer ise Anıtkabir’di. Tüm resmi törenlerin ardından devlet erkanının Anıtkabir’den ayrılmasıyla halkın ziyaretine açılan Anıtkabir’e insanlar ellerinde çiçekler, bayraklar ile akın ederdi adeta. Yediden yetmişe sadece o özel günlerde bile olsa üşenmeyen tüm insanlar Anıtkabir’e gelerek hem Atatürk’e hem de onun eseri Cumhuriyet’e sahip çıkmaya çalıştıklarını göstermiş olurlardı. Tıpkı bugün olduğu gibi. Koca bir halkın elinde kalan tek yer. Bu insanların kalbi hala Anıtkabir’de atıyor, her şeye inat.
Bugün Cumhuriyetin 100. Yılı kutlamaları erteleme adı altında anlamsızlaştırılıyor. İsrail’in Filistin topraklarındaki saldırıları bahane edilerek devlet televizyonunda, bazı dış temsilcilik ve belediyelerde tören programları iptal ediliyor.
Böyle günlerde bize düşen en büyük görev Cumhuriyet’e gerçekten sahip çıkmaktır. Sadece her yere reklam verip, mesaj atıp atmakla olmuyor maalesef. Cumhuriyet ile daha fazla yaşama arzumuzu gösterecek çalışma içinde, yılmadan onu geliştirecek bir enerji ile hareket etmemiz gerekiyor.
Türk, öğün, çalış, güven sözündeki sadece gerçekten sahip olmadığımız bir şeyler ile övünme öğüdünü dinliyoruz. Çalışmadan, üretmeden kendimize ve ulusumuza güvenmeden hiç bir yere varamayız. İlerde Cumhuriyet’i koruyarak övünebiliriz çok çalışarak övüne biliriz, eğitimli bir ulus, refah içinde bir ulus, saygı duyulan bir ülkeyi yarattığımız zaman övünebiliriz ama bugün değil.
Bir çok insan, sanatçı, grup devletin yapmadığı girişimi kendisi yaparak 100.yıl ile ilgili marşlar besteliyorlar. İyi niyetlerinden hiç bir şüphem yok ama ruhunu, hikayesini kaybetmiş bir milletten 100. Yıl marşı çıkmaz.
“Efendiler! yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” dediği an 28 Ekim 1923 günü bize emanet ettiği bu Cumhuriyet’i çocuklarımıza daha iyi şartlarda teslim etme borcumuz var Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e.
Evet belki bir Mustafa Kemal daha gelmeyecektir bu topraklara ama siz varsınız onun yerine, biz varız, hepimiz varız.
Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcut.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ışığında kendi hikayemizi yazma zamanı.
Cumhuriyetimizin 100. Yılı kutlu olsun.