Ridley Scott’ın yönettiği 1997 yapımı G.I. Jane filmi, adını Amerikan askeri literatüründen almıştır. “G.I.”, askeri personeli belirtmek için kullanılan yaygın bir ifadedir. Film, kadınların savaş alanındaki rollerini, cinsiyetçi bariyerleri ve bireysel azmin sınırlarını işleyen bir yapımdır. Başrolde Demi Moore’un yer aldığı film, ABD Deniz Kuvvetleri’nin bir biriminin programında hayatta kalmaya çalışan bir kadın asker adayının hikayesini konu alıyor. Film, ticari açıdan tartışmalı bir başarı elde etse de, ele aldığı temalar ve başrol oyuncusu Demi Moore'un performansı sayesinde, zaman içinde kültürel tartışmaların odağı olan bir film haline gelmiştir.
Filmin konusu ise şöyledir; Film, ABD Deniz Kuvvetleri’ne bağlı özel bir birlikte, ilk kadın asker olarak seçilen Teğmen Jordan O'Neil’in (Demi Moore) öyküsünü anlatıyor. ABD Senatosu’nda kadın erkek eşitliği üzerine süregelen tartışmalar arasında, yine ABD Senatosu’nun baskısıyla, Deniz Kuvvetleri kadınların da özel kuvvetlerde görev alabileceğini göstermek için bir test yürütür. Bu program için seçilen ilk kadın, zeki ve azimli Teğmen Jordan O’Neil’dir. Politik bir jest olarak seçilen Jordan, "erkek işi" kabul edilen bu zorlu eğitime katılmaya gönüllü olur. Ancak bu seçimin arkasında politikacıların, görünürdeki desteklerinin arkasına gizlenmiş başka hesapları da vardır. Bu test sadece bir formalite olarak düşünülmüştür. Askeri üst kademe onun başarısız olacağından neredeyse emindir. O'Neil ise bu oyunu kurallarına göre oynamayı reddeder ve kendini kanıtlamak için erkeklerle aynı acımasız eğitimi almayı talep eder. Sistematik cinsiyetçilik, psikolojik yıldırmalar gibi, eğitim süreci boyunca fiziksel dayanıklılığın ötesine geçen mücadelelerle karşılaşır.
Film, Jordan’ın hem fiziksel sınırlarını, hem de toplumun beklentilerini zorlayan eğitim sürecinde nelerle karşılaştığını, erkek egemen bir ortamda hayatta kalmak ve eşit kabul edilebilmek için nelerle mücadele ettiğini merkezine almıştır. Eğitmenlerinin ve takım arkadaşlarının baskıları, aşağılamaları, ve fiziksel yıpratmalarına rağmen Jordan geri adım atmaz. Kendi varlığını, sadece bir kadın olarak değil, tam anlamıyla bir asker olarak kanıtlamaya çalışır. Film aynı zamanda kadınların erkek egemen mesleklerde yer almasına dair çarpıcı sorgulamalar da yaptırır. Filmin merkezinde, fiziksel gücün ötesinde bir dayanıklılık ve liderlik sınavı vardır aslında.
Jordan’ın mücadelesi, yalnızca bir kadının asker olabileceğini göstermekten ibaret değildir; sistemin ikiyüzlülüğünü de göstermektedir. Tabi bütün bunların yanında eğitimin zorlukları, fiziksel şiddet ve duygusal manipülasyonlar gibi etkenlerin karşısında bile, yılmadan yoluna devam etmesi, filmin ilham veren yönü olmuştur diyebiliriz. Filmin alt metinlerinden biri de siyasetçilerin görünürdeki ideallerinin gerisinde yatan çıkar ilişkileridir. Kadın haklarını savunmak, filmde zaman zaman sadece bir imaj olarak kullanılmıştır. Bu yönüyle G.I. Jane filmi, yalnızca feminist değil, sisteme dair eleştirel bir film haline de gelmiştir.
Yönetmen Ridley Scott, özellikle askerî eğitim sahnelerinde gerçekçilik ile kahramanlaştırma arasında başarılı bir denge kurmuştur. Yağmur altında, çamur içinde geçen eğitim sahneleri, sinema diliyle neredeyse birer savaş tablosuna dönüşmüş gibidir. Kameranın Jordan’ın yüzüne yoğunlaştığı anlarda, karakterin içsel dönüşümünü izleyiciye hissettirmede oldukça etkili olmuştur.
Özetle film, zamanının ötesine geçen bir cesaret filmi olarak tanımlanabilir. Her ne kadar zaman zaman didaktik bir anlatıya kayarak, dramatik yapı açısından bazı eksiklikler barındırsa da, merkezindeki kadın karakterin gücü ve yönetmenin sinematik yaklaşımı sayesinde unutulmaz bir yapıma dönüşmüştür. Ridley Scott, Alien’da Ripley ile başlattığı "kadın kahraman" yolculuğunu burada daha toplumsal bir düzleme taşımıştır. Film yalnızca bir kadının askeri sisteme karşı verdiği mücadeleyi değil, aynı zamanda bireyin önyargılarla, politik oyunlarla ve sınırlarıyla nasıl yüzleştiğini anlatan güçlü bir hikayedir. Ridley Scott, bu filminde fiziksel gücün ötesinde bir kararlılığı, bir insanın kendine inancını ve direnme yeteneğini sahneye taşımıştır. Jordan O'Neil’in hikayesi, bir kadının erkeklerle aynı şartlarda savaşabileceğini göstermekten ibaret olmayıp, herkesin eşit fırsatlar uğruna verebileceği kişisel savaşlara dair bir hikayedir diyebiliriz. İyi seyirler...