Bugün yazıma bir açıklama ile başlamak istiyorum. Açıklamasına ifade “açık kaynak”.
Açık kaynak; tam anlamıyla bir bilgisayar yazılımının makine diline dönüştürülüp kullanımından önceki, programcılar tarafından okunur, anlaşılır, yeni amaçlara uygun değiştirilebilir hâlinin gizli tutulmayıp açık, yani okunabilir hâlde kamuyla paylaşılıyor olmasına verilen isimdir. Anlaşılacağı üzere de bu ifade yazılım sektöründe kullanılan bir ifadedir.
Ne alaka, şimdi bu açıklamanın görsel gazetecilik ile ne ilgisi var diye sorabilirsiniz. İzin verin açıklayım. Özellikle internetin gelişimi, “akıllı telefonların” yaygınlaşması ve sosyal medya mecralarının da ortaya çıkması ile insanların birbiri ile paylaşımı dolaylı ya da direkt olarak çok yaygınlaştı. Elimizden düşürmediğimiz aynı zamanda bir nevi joystick işlevi gören telefonlar aracılığıyla bol bol fotoğraf çeker hale geldik. Sadece fotoğraf da çekmiyoruz. 2023 yılı istatistiklerine göre dünya genelinde yaklaşık 5 milyar internet ulaşımı olan kişi, her bir dakikada;
3.67 milyon YouTube videosu izliyor,
167 milyon Tiktok videosu izliyor,
5.9 milyon Google’da arama yapıyor,
231 milyon mail atıyor,
2.1 milyon insan Facebook’a giriyor,
6 milyon kişi alışveriş yapıyor,
575 bin tweet atıyor,
16.2 milyon mesaj gönderiyor,
66 bin fotoğraf ve video da Instagram’da paylaşıyor. Bu sayılar korkunç.
Bu kadar çok paylaşım da bazı şeylerin izinsiz erişimini yaygınlaştırıyor. Dünyada en çok hak ihlalleri fotoğraf ile yapılıyor. İzinsiz ve imzasız paylaşımlar, çekilen imajın kime ait olduğunun bulunmasını zorlaştırdığı gibi, kötü niyetli insanların onları sahiplenmelerine de yol açıyor. Her ne kadar izinsiz fotoğraf kullanımı yaygınlaşmış olsa da birçok ülkede yasalar o imajı (fotoğraf, video, karikatür, vinyet…) korumaya devam ediyor. Türkiye’de 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa göre bir eser yaratıldığı andan itibaren koruma altına alınıyor. Eser sahibi ölse dahi bu koruma 70 yıl daha devam ediyor.
Gerek sunumlarda gerek bir sosyal medya paylaşımında, bayram tebriği için atılan mesajlarda, haber sitelerinin kullandığı haberler için… ve daha birçok şey için yazı karakterlerine ve görsel malzemelere ihtiyacımız oluyor. Bu ihtiyaçlarımızı da genellikle arama motorlarında aratarak elde ediyoruz. Bin bir farklı seçenek arasından ihtiyacımız olanı zahmetsizce ve ücretsiz bir biçimde ediniyoruz. Bu imajlara, yolda, kaldırımda yürürken bulduğumuz para muamelesi yapıyoruz. Bulduğumuz paranın kimin olduğu umurumuzda bile değil. Fotoğrafların, videoların, çizimlerin kimin olduğunu umursamıyoruz yani emeği umursamıyoruz. Bu umursamazlığın altında eser sahiplerinin bilinçsizliği, haklarını aramamaları ya da eser sahipliği bilinci kavramının yeterince yaygınlaşmaması da yatıyor.
Her kim olursanız olun çektiğiniz her fotoğraf, video, çizdiğiniz resim sizin eserinizdir ve sizi eser sahibi yapar.
Gelelim sadede, yukarıdaki açıklamaları Türkiye’de izinsiz fotoğraf kullanan kişilerin savunma olarak kullandığı “ama bu imaj açık kaynak” sözleri ile kendilerini savunmaya çalıştıkları için yaptım. Eser sahibinin bunu kendi sosyal medya mecralarından paylaşmış olması o eseri herkesin istediği gibi kullanabileceği anlamına gelmiyor. Sapla samanı karıştırıyoruz maalesef. İnternette bulduğunuz bir eserin yaratıldığı tarih üzerinden yaklaşık 100 yıl kadar (kişi o eseri 30 yaşında ortaya çıkarmış ise) bir süre geçmeden kullanılması yasal olarak imkânsız. Kullanılması durumunda davaların bir tarafı haline gelebilirsiniz. Yani en az 100 yıl koruma altındaki bir şey “açık kaynak” şeklindeki konu ile alakasız bir söylem ile anonim hale getirilemez. Yani internetten bulunan bir imajı kullanırken aklınızın bir köşesinde olsun; o eserin sahibi dava yoluyla bir gün kapınızı çalabilir. Çaldığında da attığınız taşın ürküttüğünüz kurbağaya değmediğini görür ve bedeli tuzlu bir şekilde ödeyebilirsiniz.