Tüm Türkiye günlerdir sallanıyor. Fay hatlarının hareketlenmesiyle birlikte peş peşe depremler meydana geliyor.

Geçtiğimiz günlerde, az riskli olarak bilinen Konya ve Niğde dahi sallandı. Yaşadığımız yer çok ya da az riskli olsun hepimiz, 'Acaba binam sağlam mı' diye düşünüyoruz. Milyonlarca insan oturduğu evlerin ilerde kendisine mezar olup olmayacağını merak ediyor. Bazen eski binaları daha riskli buluyoruz bazen de yeni binalara da güven duyamayacağımızı hatırlıyoruz. Örneğin, 'Ankara'da ve Konya'da deniz kumu yoktur' cümlelerini çok duyuyorum. Fay hatlarının çok aktif olmadığı iç anadolu bölgesinde dahi insanlar bunları düşünüyor. Ya İstanbul'da yaşayanlar? İnsanlar doğal olarak hastanelere, okullara, evlerine güvenemiyor. Deprem sırasında 'Çocuğum okulda olursa ve enkaz altında kalırsa' diye düşünen binlerce ebeveyn var. 


Bu düşüncelerin ardından akıllara 'Kentlerimiz tekrardan inşa edilebilir mi' sorusu geliyor. Elbette bir kenti yıkıp tekrardan inşaa etmek zorlu bir süreç. Ancak son depremlerden sonra bunun zorunlu olduğunu da görmüş olduk. Evet kentsel dönüşüm çok maliyetli bir proje. Ancak insan yaşamını herhangi bir malla ölçebilir miyiz? Tabii ki ölçemeyiz.
O halde şehirleri yeniden planlamamız gerekiyor. Çünkü Türkiye Fay hatlarının aktif olduğu bir coğrafya. Eski bir yazımda bahsettiğim gibi deprem bir doğa olayıdır. Ebeveynlerimizi seçemediğimiz gibi doğduğumuz coğrafyada fay hattının olup olmamasını da seçemeyiz. Ancak fay hatlarına karşı önlemler alabiliriz. Bu bağlamda 81 ilde deprem seferberliğinin ilan edilmesi gerekiyor. Şehirleri risk sıralamalarına göre ayırıp yeniden inşaa etmemiz lazım. Bilim ışığında ilerlersek şehirlerimizi güvenli bir hale dönüştürebiliriz.