Merhaba, bu hafta yeni bir eve taşınma derdi ile geçti gitti. Yeni bir şehirde yeni bir eve taşınmak sandığımdan da zormuş. Aslında ev temizlendikçe daha da güzelleşiyor ilk başlarda bu insanın hoşuna gidiyor ama zaman geçtikçe ve işler bitmedikçe bir ıstırap oluyor sanki.

Ev temizlendikten boya badana yapıldıktan sonra Malatya’dan eşyalarım geldi. Her ne kadar yol eşyaları yıpratacakta olsa, depremde hasar gören evimizden çıkardığımız eşyalardı, köyde boş kaldıkça daha kötü olacağını düşündük ve Ankara’ya getirdik.

Babam Malatya’dan eşyaları getirdi, annem Mersin’den evi düzenlemeye geldi derken başladık yerleşmeye. Ben bu eşya taşıma işinin de bir uzmanlık olduğuna inanıyorum herkes yapamıyor. Misal ben, kuvvet var ama teknik yok yani bir kanepeyi merdiven boşluğundan geçirmenin bu kadar zor ve yorucu bir eylem olmaması gerektiğine inanıyorum.

İş yerinden arkadaşlar, komşular falan derken taşıma işi bitti ve yerleştirme başladı. Kanepe şuraya, o halı buranın, uzun güneşlik salonun derken akşama kadar sürdü ve resmen pestilim çıktı. Geriye bir tek abonelik işleri kaldı.

Su aboneliği, elektrik aboneliği falan derken evimde uydunun çekmediğini öğrendim. Ankara’nın evleri çok değişik, giriş kat eksi bir diğer taraftan bakınca ikinci kat gibi. Önüne binalar geldiği için çanak kurulamıyormuş bende bu yüzden gidip kablolu tv ve internet aldım.

İnternetin bağlanması birkaç gün sürdüğü ve uydu bağlantısı olmadığı için hiçbir şey izleyemiyordum. Dün bağlantı yapıldı ve televizyonu açtım, karşıma çıkan ilk film ‘’İyi, Kötü ve Çirkin’’ oldu. Dedem çok sever bu filmi her çıktığında izler.

Her pazar sabahı dedem erken kalkardı TRT’de Kovboy Filmleri Kuşağını izlemek için. Dedem için bir rutin haline gelmişti, ben de seviyordum izlemeyi. Pazar günleri dedemlere giderdim, anneannem bana patates kızartırdı hem kahvaltımı yapmış olur hem de onlarla zaman geçirmiş oluyordum.
Her kovboy filmi gördüğümde o günler aklıma geliyor, özlüyorum Malatya’da geçen o güzel günleri.
Bugünlük bu kadar görüşmek üzere hoşça kalın.