Özel Haber: Türkan ÇATAL YILDIZ

Pandemi ve 6 Şubat’ta yaşanan deprem felaketinden sonra perdelerini uzun zamandır seyircilerine açamayan tiyatro sahnelerinin, bu kez radarında ekonomik koşullar var. Özel tiyatro salonları ayakta kalmaya çalışırken yakın zamanda Müjdat Gezen, ekonomik zorluklar nedeniyle tiyatrosunu satışa çıkarmak zorunda kaldığını açıklamıştı. Konuyu gazetemize değerlendiren Tiyatro Üreticileri ve Yapımcıları Derneği Başkanı Hasan Tanay, önlem alınmazsa yakın zamanda birçok tiyatro salonunun kapanacağına dikkat çekti.

hasan tanay

Tiyatro Üreticileri ve Yapımcıları Derneği Başkanı Hasan Tanay

‘’TİYATRO EMEKÇİLERİNİN EKONOMİK KOŞULLARI HİÇ İYİ DEĞİL’

Sizin gözünüzden ekonomik gidişat tiyatro sanatçılarını, tiyatroyu nasıl etkiledi?

Dün olduğu gibi bugün de tiyatro alanında çalışan emekçilerin bu ekonomik koşullardaki gidişatı hiç de iyi değil. Olumlu bir şey söyleyemeyiz, tiyatro her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Birçok tiyatro çalışanı güvencesiz çalışıyor. Bununla birlikte özel tiyatrolar ödeneksiz ayakta kalmaya çalışıyor. Eskiden de iyi değildi ama ekonomide yaşananlardan dolayı daha da kötü bir hal almaya başladı.

“TİYATRO SEYRİCİSİ CİDDİ ANLAMDA AZALDI”

Bu durum sahne önü ve sahne arkasını tamamıyla kapsıyor mu?

Bağımsız tiyatrolardan bahsedecek olursak ödenekli tiyatroların dışında bağımsız tiyatro çalışanları için sahne önü ya da sahne arkası fark etmiyor. Çünkü özel tiyatrolarda çalışanların geçimleri tamamen tiyatro biletleri üzerinden, yani seyirciyle bağlantılı. Ekonomi kötüye gittikçe tiyatro seyircisi de azalmaya başlıyor. Tiyatro seyircisinin azalmasıyla da geçimini sadece seyirciden beslenerek sağlayan tiyatroların bütün çalışanlarına olumsuz etkisi oluyor. Bugün artık belirli bir kesim tiyatroyu izleyebiliyor, son süreçte de tiyatro seyircisinde ciddi anlamda azalma yaşandı.

tiyatro (4)-1

“TİYATRO İZLEMEK ARTIK LÜKS OLDU”

Peki, seyircide ne oranda bir azalma var?

Ekonomide yaşanan sıkıntıda dolayı bir oyunu aile olarak izlemeye gelirken artık insanlar bireysel olarak gelmeye başladı. Bu da bilet satışlarına yansıdı.

Tiyatro faaliyetinin içinde yer almak lüks oldu. İzmir’den bir akademisyenin yaptığı araştırmaya göre, örneğin devlet tiyatrolarında bir oyun için 50 TL’ye bilet alınıyorsa bunun yaklaşık 10 katını devlet sübvanse ediyor. Yani devlet tiyatrosuna gittiğinizde devlet desteğinden dolayı 600 liralık bir oyun bileti 50 TL’ye satılıyor. Bu çok normal, çünkü tiyatro ya da sanat kamusal hizmet olduğu için devlet tarafından tamamıyla sübvanse edilmesi gereken bir alan. Devlet tiyatrosu örneğinde baktığımız zaman 20 katı kadar tiyatro izleyicisini sübvanse eden bir şey doğru. Bu bağımsız tiyatrolarda böyle değil, çünkü bağımsız tiyatrolara devlet destek sunmuyor. Bağımsız tiyatrolar kamusal hizmetten çıkmış olarak görülüyor ve bağımsız tiyatrolara kendi ekonomik sorunlarını kendilerinin çözmesi gerektiği söyleniyor. Özel tiyatroların da bunu sağlayabileceği tek mekanizma tiyatro seyricisi olarak görülüyor. Bunun için de bir oyunun bilet maliyetinin bin lira olması gerekiyor. Şu an ki ölçülerde bu mümkün değil.

Hal böyle olunca özel tiyatrolar da bunu sağlayabilmek için maliyetlerini minimize ediyor. Bu da emeğe ve oyuncu, yönetmen yevmiyelerine yansıyor. Yani bağımsız tiyatro emekçilerinin gelirlerini en aza indirmesi gerekiyor ki gişe biletlerini daha ucuza indirelim.

Bugün 200-250 liralık bir bilet karşılığına baktığınızda bile seyirci açısından çok yüksek ama tiyatrolar için çok düşük bir miktar. Bu büyük bir çelişki. Esasında burada özel tiyatrolara söylenen bağımsız tiyatroların kendilerini ilgilendirmediği yönünde. Özel tiyatrolar herhangi bir domates tüccarından farklı görülmüyor. Kamusal hizmet yapmadıkları düşünüldüğünden kendi sorunlarını da kendilerinin çözmesi bekleniyor. Bir bakıma kendi başlarının çaresine baksınlar deniliyor. Son çare olarak ise tiyatrolar da gelirlerini sağlamak için bilet fiyatlarını artırmak zorunda kalıyor, bilet fiyatları artınca da seyirci gelemiyor. Yani özel tiyatrolar kamusal bir hizmeti yaygınlaştıramıyor.

tiyatro (3)

“İŞ KALİTEYİ DE ETKİLEMEYE BAŞLIYOR”

Maliyetleri kısmak verimin düşmesine de neden oluyor mu?

Olmaz olur mu oluyor tabi. Siz oyunların minimal üretimini sağlamaya çalışıyorsunuz, iş kaliteyi de etkilemeye başlıyor. Rahat üretim yapamıyorsunuz, yapabileceklerinizi yapmaya çalışıyorsunuz artık. Bu tamamıyla ekonomik bir baskılama gibi bir şey oluyor. Üretimlerinizi ekonomik koşullara göre yaratma zorunluluğuna götürüyor. Bu doğru bir şey değil ama maalesef kaliteyi de düşürüyor.

“İŞİNİ BIRAKANLAR VAR, YAPAMAYACAK NOKTAYA GELENLER DE VAR”

Bu süreçte meslek değiştirmek zorunda olan kişiler oldu mu?

Zaten bağımsız özel tiyatroların çoğunluğunda çalışan bağımsız tiyatro emekçileri bu işi yapıyorken aynı zamanda başka işlerle hayatlarını geçindirdiler. Garsonluk, pazarlama, ders verme gibi. Farklı projeler üretip farklı gelirler sağlayarak da iş yapanlar oldu. Alanlarının içinde çok tercih etmedikleri işler yapmak zorunda kalarak hayatlarını geçindiriyorlar. İşini bırakanlar var, yapamayacak noktaya gelenler de var. Her sene binlerce mezun veriliyor, mezunların birçoğu da artık tiyatroyu tercih etmiyor. Bir rekabet ortamı ya da şansa bağlı olan televizyon sektöründe olmak için çoğunluğu İstanbul’da varlığını sürdürmeye çalışıyor.

“TİYATROLAR SEYİRCİ BULAMIYOR”

Tiyatro salonları bu süreçten nasıl etkilendi? Kapanma noktasında olan ya da kapanan tiyatro var mı?

Tiyatro salonlarının pandemi dönemiyle başlayan kapanma süreci vardı, bu ekonomik sorunlarla birlikte devam etti ve yeni tiyatro açılmıyor. Tiyatro salonları bu ekonomik krizle birlikte varlıklarını sorgular hale geldiler. Tiyatrolar seyirci bulamayınca, belirli bir ekonomik gelir elde edemeyince tiyatro salonlarını kullanamıyorlar. Bugün açılan bütün tiyatro salonlarının da devletin güvencesi altında olması gerekiyor.

Dernek olarak bizler tiyatro camiasında yaşanan sorunları hazırladığımız raporlarla kamuoyuna duyurmaya çalışıyoruz. Raporlarımızla yasa yapıcılara, iktidara, gerekli kurumlara durumu iletiriz diye düşünüyoruz ve belirli bir farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Mesele bahsettiğim sorunlara kulaklarının açık olup olmadığıyla ilgi bir şey. Belki şu düşünülüyor olabilir; tiyatroya kadar sanata kadar çok sorunumuz var, önceliklerimiz başka diye. Bu doğru olabilir ama bir ülkede ihtiyaçların sorumluluğu devlet tarafından karşılanmalıdır. Yani mevcut sorunlara kulak kapatamayız. Mutlaka ve mutlaka sıralaması yapılmalı, en doğru ölçülerde sorunların çözümü için çaba harcanmalı.

“TİYATROLAR ARTIK İYİDEN DEĞİL KÖTÜDEN YANA ÜRETMEYE BAŞLIYOR”

Son olarak önlem alınmazsa tiyatroların gidişatı nasıl olacak?

Bu şekilde devam ederse tiyatroya duygusal bağdan dolayı, sevdalarından dolayı gücü olanlar yürütebildiği kadar yürütecekler. Ama şöyle de bir şey var bu bir yerden sonra kölelik haline gelecek. Farkında olunsun ya da olunmasın tiyatro sanatı ya da genel anlamda sanat toplumun aydınlatıcı geliştirici araçlarından bir tanesidir. Bir yerden sonra siz artık birilerinin aracı olmaya başlarsınız işi yürütürsünüz ama doğruyu değil yanlışı yaymak adına bir araç haline gelirsiniz. Bunun da farkına bile varmazsınız ve bir yerden sonra kötünün aracı haline gelirsiniz.

Zaten son süreçte de tiyatrolar artık iyiden değil kötüden yana üretmeye başlıyor. Bunu da farkına varmadan koşullar bu hale getirdi. Tiyatro toplumu aydınlatması gerekirken karartan bir noktaya götürüyor. Bunun yansımalarını da televizyonlar, ortaya çıkan ürünler, çirkinleşen, yozlaşan bir yapıyı olduğu gibi yansıtan yeniden üretilmesini sağlayan araçlarla yapıyorlar. Bu daha da görünür ve kötü hale gelecek. Üzücü olan bu olacak.

Editör: Hüseyin Çözen