Yeni eğitim öğretim yılıyla birlikte Türkiye’de bazı okullarda dikkat çekici bir dönüşüm başladı: Oyun temelli eğitim programları sınıflara girdi. Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2025-2026 Eğitim Takvimi doğrultusunda, özellikle ilkokul düzeyinde uygulanan bu yaklaşım, çocukların sadece akademik değil, aynı zamanda sosyal ve duygusal becerilerini geliştirmeyi amaçlıyor.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında hazırlanan Beden Eğitimi ve Oyun yıllık planları, çocukların beden farkındalığı, alan kullanımı, efor yönetimi gibi temel hareket becerilerini oyunlar aracılığıyla kazanmalarını hedefliyor. Bu planlarda “kendini tanıma”, “iletişim”, “iş birliği” ve “sorumlu karar verme” gibi sosyal-duygusal öğrenme bileşenleri de yer alıyor.
Bu dönüşüm, yalnızca pedagojik bir yenilik değil; aynı zamanda toplumsal hafızada eğitimin yerini yeniden tanımlayan bir adım. Oyun, artık sadece eğlence değil; öğrenmenin, gelişmenin ve birlikte büyümenin bir aracı. Özellikle Ankara gibi şehir kimliği güçlü yerlerde, bu yaklaşım yerel kültürle harmanlanarak çocukların aidiyet duygusunu da pekiştirebilir.
Ancak bu yeni modelin sürdürülebilirliği, öğretmenlerin bu sürece ne kadar hazırlandığıyla, velilerin ne ölçüde bilgilendirildiğiyle ve yerel yönetimlerin ne kadar destek sunduğuyla doğrudan ilişkili. Oyun temelli eğitim, yalnızca bir müfredat değişikliği değil; bir zihniyet dönüşümüdür.
Bu yıl sınıflarda oyun var. Ve belki de bu oyunlar, geleceğin daha empatik, yaratıcı ve dayanışmacı bireylerini yetiştirecek.