Haber: Kadir Gürhan  Bitlis Adilcevaz ilçesinde köpek saldırısına uğrayan ve Ankara'da Hacettepe Üniversitesi'ne sevk edilen çocuklardan birine kuduz teşhisi konuldu. Kuduz teşhisinin kesinleşmesinden sonra açıklama yapan doktorlar toplumu, olası bir vaka karşısında erken teşhis konusunda uyardı. Ankara’da tedavileri devam eden 2 çocukla ilgili olarak konuşan Hacettepe Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Üyesi Prof. Dr. Ali Bülent Cengiz “İlk vaka bize 21 Ekim'de geldi. 10 yaşında erkek çocuk. İlk 2 tetkiki negatif geldi, yalnız 3. örneğinde tükürükte kuduz virüsünün saptandığı belirtildi. Tanı kesinleşti” diye konuştu.  Bitlis’in Adilcevaz ilçesinin Göldüzü köyünde yaşanan olayda, Mustafa Erçetin ve Polat Ergün, sokak köpekleri tarafından ısırıldı. Köpekler tarafından ısırılan çocuklardan Mustafa Erçetin'e kuduz teşhisi konarken, Polat Ergün’ün ise gözlem altına alındığı ve taburcu edilebileceği belirtildi. Hacettepe Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı üyesi Prof. Dr. Ali Bülent Cengiz, Hasan Doğramacı Çocuk Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Serap Sivri ve Sağlık Hizmetleri Birimi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Necla Özer, çocukların sağlık durumuna ilişkin Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. “19 EKİM’DE KÖPEĞİN ISIRDIĞI KOLDA UYUŞMA BAŞLAMIŞ” ‘Bize ilk vaka Sağlık Bakanlığı’nın aracılığıyla Bitlis Adilcevaz’dan 21 Ekim tarihinde geldi’ diyen Cengiz, “Kuduz bulguları olan bir çocuğun sevki istendi. Sevk edilen çocuğu hastanemize Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları bölümüne aldık. 10 Yaşında bir erkek çocuktu. Okullar açıldıktan sonra eve dönerken köpek saldırısına uğramış ve köpek tarafından ısırılmış. Yalnız aileye erken bilgi verilmemiş. Çocuk ailesine kaza olduğunu, bisikletten düştüğünü söylemiş. Olaydan yaklaşık on gün sonra 19 Ekim’de köpeğin ısırdığı sağ kolda uyuşma başlamış. Bu nedenle Adilcevaz’a doktora götürmüşler. Orada tetkikler yapıldıktan sonra kuduz aşısının ilk dozu yapılmış. Ertesi gün uyuşmasının artması üzerine hastanede gözlem altında tutulurken sudan korktuğu ve titremenin arttığı da belirlenerek bizim ile iletişim kuruldu ve hastayı kabul ettik.  Bilinci açıktı bizimle konuştu ve kolunun uyuştuğunu, sudan korktuğunu söyledi. Zamanla bazı davranışlarında yaşanan değişiklikler nedeniyle yoğun bakım odasında kendisini kontrol altında tutmaya başladık” şeklinde konuştu. “ISIRILMADAN HEMEN SONRA SAĞLIK KURULUŞUNA GİDİLMELİ” Özellikle yüze ve beyne yakın boyundaki yaralanmalar, parmaklardan olan ısırılmalar ve eldeki sinir uçlarının kendileri için daha önemli olduğuna dikkat çeken Cengiz, “Çünkü virüs buralardan daha kolay beyne ulaşabiliyor. Bu nedenle olası bir ısırılmadan sonra en yakın bir sağlık kuruluşuna başvurularak lokal temizlikten sonra gerekirse kuduz aşısının ilk dozuna hemen başlanılması ve hastanın takibe alınması gerekir. Hastanın temizliğine başlandıktan sonra hayvanın da mümkünse gözlem altında tutulması lazım. Evcil bir hayvansa onun izlenmesi gerekir. 10 gün içinde ölüp ölmeyeceği takip edilmesi lazım. Isıran köpek izlenemezse o da önemli bir sorun teşkil ediyor. Kışkırttığınız bir hayvan gelip size saldırıyorsa bu fazla önemli değil ama hiç kendisine karışmadığınız bir hayvan durup dururken gelip size saldırıyorsa ve sizi ısırıyorsa bu daha önemli oluyor. Bu gibi durumlarda hastada kuduz aşısına başlanılması bizim için önemlidir” dedi. “ERKEN TEŞHİS ÖLÜMLERİ DURDURUR” Kuduz aşısının önemli olduğuna vurgu yapan Cengiz, ülkemizde bu açıdan çok düzenli bir şekilde çalışan bir sağlık sistemi olduğunu belirtti. Cengiz, “Bu konuda aşılama, riskli yaralanmalar ve hasta takiplerimiz sürüyor. Bu başıboş hayvanların insan yaşam alanlarına çok yaklaşmamaları, çok aç kalmamaları önemlidir. Ülkemizde Sağlık Bakanlığımız çok düzenli bir şekilde bu sağlık hizmetini veriyor. Kuduz hastalığı belirli bir aşamadan sonra durdurulamıyor ama erken tanı ve teşhis konulduğunda ölümlerin çoğu önlenmiş oluyor. Pek çok hastalıkta olduğu gibi burada da erken tanı oldukça önemlidir” ifadelerini kullandı. “AŞI TAMAMEN ÜCRETSİZ VE GÖZETİM ALTINDA YAPILIYOR” Kuduz aşının yapılışı hakkında bilgi veren Cengiz şunları söyledi: Kuduz aşısı günümüzde koldan yapılır ve kasın içine enjeksiyon uygulaması ile gerçekleştirilir. Kuduz aşısının acillerde, sağlık ocaklarında ya da aile hekimlerinde yapılması mümkündür. Ayrıca devlet hastanelerinde de kuduz aşısının yapıldığı bilinir. Kuduz hastalığı olduğu düşünülen bir hayvan tarafından ısırıldıktan sonra ilk doz ısırma günü yapılmaktadır. İlk dozun yapıldığı günü takip eden 3 ve 7. günlerde bir doz, 14 ve 28. günler arasında da bir doz daha yapılır. Kuduz Aşısı toplam 4 dozdan oluşur. Eğer daha önce kuduz aşısı olmuşsanız bu doz miktarında değişiklik olabilir. Bu durumda ilk doz hemen ısırmanın ardından uygulanır ve 3. gün de ikinci doz yapılır. Bu şekilde iki doz yeterli olur. Risk durumlarında da önlem amacıyla kuduz aşısının yapılması mümkündür. Aşı tamamen ücretsiz ve gözetim altında yapılıyor. Aile kuduz aşısına başladıktan sonra onu devam ettirmekle yükümlü. Çünkü çocuklar iğneden korktukları için devam edemeyebilirler. Hassasiyetle ve sıkı tutulması gerekiyor. Bize gelen hasta sağlık kurumuna geç başvurmuş ve ailesinin haberi olmadığı için de muhtemelen ilerlemiş. Kuduz virüsünün sinir uçlarına girmesi ve beyne ulaşması belirli bir süre alıyor. Koruyucu olabileceğimiz dönemde biz bu önemleri alamamışız maalesef. Yoksa temas sonrası başarılı bir şekilde müdahaleyle hastalığı önleyebiliyoruz” “ÇOCUKLARIN BÖYLE BİR SALDIRI KARŞISINDA AİLELERİNE HABER VERMESİ ÇOK ÖNEMLİ” Kuduz virüsünün deri temasıyla bulaşmasının söz konusu olmadığını söyleyen Cengiz, “Genelde virüsün bulaşması sinir uçlarından geliyor. O nedenle de bu yaralanmalar genelde vahşi kuduz hayvanların ısırmasıyla takiben sinir uçlarından girerek beyne ilerlemesi ile gelişiyor. Deri teması ve diğer türlü bir bulaş söz konusu değil. Öncelikle Mili eğitim Bakanlığının müfredatında da aşı ve aşıyla önlenebilen hastalıklar çocuklara bildiriliyor. Ailenin şu yönde uyanık olması lazım; çocuğuna banyo yaptırırken bir şekilde kanama ya da ısırma izi gördüğü zaman o öykünün çok dikkatli bir şekilde üzerine gitmesi gerekir. Hayvanların dişi çok keskin olup daha derin dokulara girebildiği için sinirlere kadar temas edebiliyor. O yüzden bunun basit bir ısırılma olmadığının fark edilebiliyor olması gerekir. Çocukların böyle bir saldırı karşısında ailelerine haber vermesi çok önemlidir. Evde beslediğiniz bir hayvan kuduz aşısı olduysa bunların riski çok düşük ama çocuk sokakta ısırılmış ise hayvan takip şansınız kalmıyor. Bu durumlar riskli durumlardır. Çünkü bir hayvan kuduz ise özellikle köpek açısından böyle bir saldırganlığı varsa ısırdıktan 10 gün sonra ölüyor. 10 gün sonra canlı kalıyorsa bize bir ipucu sağlıyor. O nedenle hayvanı takip etmek zor olduğu için aşılanmaya bir an önce başlanılması gerekiyor. “KUDUZ HASTALIĞI GERÇEKLEŞTİKTEN SONRA KİŞİNİN HAYATA KALMA OLASILIĞI DÜŞÜK” Kuduz hastalığının önlenebilir bir hastalık olduğunun altını çizen Cengiz konuşmasına şu şekilde devam etti: “Yani eğer aşı yapılırsa riskli vakalarda yüzde yüze yakın önlene biliniyor ama sağlık sistemine henüz ulaşmamış durumlarda maalesef istenmeyen sonuçlar olabiliyor. Çünkü kuduz hastalığının belirtileri ortaya çıktıktan sonra aşı, hazır antikorlar ya da ilaçların faydası olmuyor. Yani virüs sinir uçlarından girip ve beyne ulaşmadan önce gerekli müdahalenin yapılması gerekir. Bu şekilde virüsün çoğalmasının da önüne geçilmiş oluyor. Bazen çocuklarımız yaralarından korktuğu için söyleyemeyebilirler. Bizim bu konuda dikkatli olmamız gerekir ve böyle bir durumda en yakın sağlık ocağına başvurmalıyız. Ülkemiz bu konuda çok ilerlemesine rağmen yılda bir iki kuduz vakası ile maalesef karşılaşabiliyoruz. Kuduz vakası hemen hemen her yıl oluyor ve bu hastalıktan ölenler de bulunuyor. Kuduz hastalığı gerçekleştikten sonra kişinin hayata kalma olasılığı düşük. Dünyada ancak 10-15 kişinin kuduz ile temastan sonra canlı kaldığı belirtiliyor. Kuduz hastalığı bulaştıktan sonra kurtulma şansı azalıyor. Burada erken olarak aşılanmaya özen gösterilmeli ve erken teşhis konulmalı. Erken müdahale ile yüzde yüz önlenebiliyor. Tedavi ile geçirilen bir hastalıktır ama tedavinin geciktirilmemesi gerekir. Devletimiz ülkemizin her köşesinde bu aşılarıi gece-gündüz ücretiz sağlıyor. Bunları ihmal etmemeliyiz.”  
Editör: TE Bilisim