Sınıflarda sobaların yandığı yıllarda okudum. Öğretmenlerin sadece Türkçe, matematik, tarih öğrettiği derslerin dışında hayat bilgisi, trafik, görgü kurallarının öğretildiği, cebimizde neden mendil taşırız sorusuna cevap verebildiğimiz dönemlerdi. 

Hayat Bilgisi en çok sevdiğim dersti. Asıl dersleri zaten iyi öğrenirdik ama bizi hayatın içinde neler bekliyor bunları yaşadığımız mahalleden çıkmadan görebiliyorduk.
Öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum. Dünyada kendine yeten 7 devletten biriydik. Bu ve buna benzer doğru ve kalıplaşmış cümlelerin yanı sıra sonbahar gelince kışa hazırlıkların başlayacağı da kız-erkek fark etmeden biliyorduk. 
Turşuların kurulduğu, salçaların kaynatıldığı, reçel-pekmezin ihmal edilmediği zamanlardı. Her zaman marketten-bakkaldan alınmıyordu. Geçenlerde kavanoz kapağı kalmamış üretim yetmemiş ve ithal de gelmiyormuş. 
Bu haberlerden çok önce Ulucanlar’dan aldığımız yüz adet kavanoz ve kapağını aldıktan sonra gördüm haberleri. Bizim aile için sıradan bir durumdu. “Hazırlık yapmaya hazır” bir aileyiz. 
Yıllar önce yaptığımız ve sabırsızlıkla beklediğimiz Yerli Malı Haftası’nda kafalarımıza taktığımız karton şapkalar cadde boyunca aklımdaydı. Bize öğretilen konular sıra sıra ders gibi işlendi. 
Ne güzeldi Hayat Bilgisi hepimizi ayrı ayrı bağbozumuna, hasada götürürdü. Üstelik oralara gitmesek de. Televizyonların kavanoz kapağı kalmadığı haberi gerçekten bir haber elbet. Ancak sevindirici.
Tasarruf yapmak isteyen ne kadar çok aile varmış. Fırsat verseler Nevin öğretmenimin huzurunda şimdiki liseliler dahil bir hayat bilgisi dersi verilse. “Teneke” diyerek küçümsenen kavanoz kapağının değerini nasıl anlayacaklar. Kavanoz kapağının altında güzel yurdumuzda milletin efendisinin ürettiği ürünler artsın. Yeter ki kapak kalmasın!