Merhaba, bu yazıya nasıl başlayacağım nasıl bitireceğim hiç bilmiyorum. Limonum öldü. Benim güzel kedim oğlukum öldü. Bundan sonra eski güzel günler yerine size Limonumun hikayesini anlatacağım.

Bugün size Limonumu tanıtmak istiyorum. Sonra bana gelişi, beraber büyümemiz, hastalandığımda beni iyi etmesini, depremi ve sonra köy hayatımızı anlatacağım.

Benim oğlukum sarı tekir bir kedi idi. Gözleri ve tüyleri sarı sarıydı desenli, bal gibiydi benim limon kokulum.

Çok ürkekti benim oğlum. Şehirde fark etmedik ama köyde net belli oldu. Sineklerden ,Kelebekten bile korkuyordu benim oğlukum. Kelebek uçunca kaçıyordu sonra takip edip peşinden gidip izliyordu. Balkona gelen kedilerle pencereden konuşuyordu onlar yaklaşınca hemen bizim arkamıza saklanıyordu.

Kuru mamanın yuvarlak olanları seviyordu. Delikli veya köşeli olanları sevmiyordu. Ağzını acıtıyordu bence çünkü yanıma gelip ağzını gösteriyordu öyle mama alınca. Bende sokak kedilerine verip oğlukuma yuvarlak alıyordum.

Yaş mama paketinin sesini duyduğu zaman ışık hızıyla geliyordu nerde olursa olsun, ne yaparsa yapsın o sesi duyunca hemen geliyordu.

Niye olduğunu bilmiyorum ama teyzem ben ve kuzenim ne zaman tuvalete gitsek gelip kapıda bekliyordu. Temas bağımlısıydı gelip hep sırnaşırdı. Her Beşiktaş maçını izlediğimde kucağımdaydı. Hatta sonra anlatayım 3-4 biten Fenerbahçe maçının asıl yıldızı benim oğlukumdu.

Geceleri tek uyumayı hiç sevmezdi bebek gibi kucağımıza alır sarılır yatardık. Teyzem ve kuzenimle normal yatıyor ben ne zaman alsam koynuma bana yüzünü değil poposunu dönerdi, bende pışpışlaya pışpışlaya uyuturdum paşamı. Gündüzleri sandalyede uyumayı ve bir tane yuvarlak yastığı vardı, onda yatmayı çok severdi. Çok garip yatıyordu başı bi yerde poposu bir yerde bazen böyle uzayıp yatıyordu bazen patileri ile gözlerini kapatıp cenin pozisyonu alıp yatardı.

Oyun oynamayı pek sevmiyordu. Erken yoruluyordu, böyle zıplatıyoruz ama sonra kenara gidip bakıyordu bizde kıyamayıp elimizdekini veriyorduk. Bazen geceleri su kapağı bulurdu nereden bulduğunu bilmiyorum ama tak tuk diye oynardı. Sonra yine yorulur ara verirdi. Biz hep mizacı böyle diye düşündük ama oğlum Fip hastasıymış o yüzden erken yorulurmuş bilemedik.

Yıkanmaktan hiç hoşlanmazdı kaçardı hep, biz de zorlamazdık. Kendi kendini zaten temizleyip mis gibi oluyordu benim yiğidim. Tırnaklarını kestirirken çok uslu dururdu. Kuyruğuna dokunulmasına izin vermezdi ama kafasını ve kaşının ortasını okşadım mı kendini bırakırdı pamuk gibi olurdu.

Çizgi film izlemeyi çok severdi, gelirdi meraklı meraklı bakardı. Kalem kullanmamıza izin vermezdi, ne zaman bir şey yazmaya başlasak hemen kaleme saldırırdı benim paşam.

Ve bir sürü hatırladığım Limonuma ait ufak detaylar var. Fotoğrafları dizeceğim önüme ve limonumun gelişinden başlayarak bana göre çok az olan ama Limonumun koskoca bir ömrü olan üç yılı anlatacağım. Bunu yazarken bile hala kabullenemiyorum. Nasıl gerçek olabilir bu diye. Köyde kapının köşelerine sandalyelere bakıyorum bazen oğlum nerede diye sonradan hatırlıyorum yokluğunu.

Anlatım kurallarına ve dil bilgisine uygun yazdım mı anlam bütünlüğü var mı bilmiyorum sadece içimi dökmek istedim yazıyla. Kaç kişi okur kaç kalbe değer bilmiyorum ama keşke herkes limonumu tanısaydı, yeryüzündeki en bal en masum çocuktu o. Benim oğlum çok özledim onu. 

Limonum, minik dostumdu benim,

Gökyüzünde yıldızların arasındasın oğlukum.

Melek oldun şimdi, özgürsün kanatlarınla,

Meleklerle oyunlar oynarsın belki de.

Mezarın yüksek yere yaptım,

Gökyüzüne dokun kuşları dinle, trenleri izle diye.

Sarı tüylerin süzülürsün gökyüzünde,

Minik patilerinle dokun rüzgâra.

Limonum, rüyanda mutlu ol,

Toprağın hafif olsun, uyu huzur içinde.

Oğlukum, limonum, bir nefes kadar yakınsın bana,

Seni hep çok sevdim ve çok da seveceğim

Bugünlük bu kadar görüşmek üzere hoşça kalın.