Türkiye’nin tarım politikasına ilişkin konuşan Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez:

Yeni tarım politikasına ihtiyacımız var

Ziraat Mühendisleri Odası’na gazetemizin İmtiyaz Sahibi Mustafa İsmet Atar ile bir ziyaret gerçekleştirdik. Ziyaretimizde Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Türkiye’nin tarım politikasına ilişkin yönelttiğimiz soruları cevapladı. Çiftçilerin zarar ettikleri için üretimden çekildiklerini ifade eden Suiçmez, Türkiye’nin tarım politikasını gözden geçirmesi gerektiğini ve acilen bilimsel, üreticiden yana olan bir tarım politikasına ihtiyaç duyulduğunu söyledi. 
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, özellikle küçük üreticilerin devlet tarafından desteklenmesi gerektiğini ifade ederek, “Çiftçilik önemli bir meslektir ve tarım bir kültürdür. Bu kültürü bilmeyen, toprağa dokunduğu zaman toprağın tavını anlamayan, rüzgârın nereden geleceğini kestiremeyen insanlara meydan kalırsa, köyde toprakla konuşarak büyüyen insanlar topraktan çekilirse biz büyük şirketlere mahkûm olmaya devam ederiz. Böyle bir durumda da hem tüketicinin hem de üreticinin lehine bir sonuç çıkmaz” dedi. 

D S C 0397

“TOPRAK KORUMA KURULU, TOPRAK KORUMAMA KURULU OLARAK ÇALIŞIYOR”

Türkan Çatal Yıldız: Öncelikle Türkiye’de tarım arazileri ne durumda? Tarım arazilerinin imara ya da madenlere açılmasıyla ilgili neler demek istersiniz? Yasalar bu konuyla ilgili neler diyor?

Tarımsal üretimde bulunmak için öncelikle üretim alanına ihtiyaç var. Bu da toprak. Verimli tarım arazileri, meralar, meyve bahçeleri, zeytinlikler üretimde devamlılığın olması için korunması gereken alanlar. Anayasamızın 44. ve 45. maddeleri tarım alanlarını ve tarım üreticilerini korumayı devlete bir görev olarak biçmektedir. Bu alanlara ilgili 2005’te çıkan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun ama amacı toprakları korumaktır. Fakat topraklarımız, meralarımız, zeytinliklerimiz istisnalarla, imar planlarıyla konuta, sanayi tesislerine, enerji yatırımlarına ve madencilik faaliyetlerine verilerek maalesef yok ediliyor. Toprak Koruma Kurulu, toprak korumama kurulu olarak çalışıyor. 
Toprak her kullanım için gerekli. Sanayi, konut ya da madencilik için tabi ki kullanılmalı. Biz de bu noktada her sektöre tahsis edilecek toprakların olduğunu düşünüyoruz. Toprakların sınıflandırılmasına göre işlemeli tarıma uygun olmayan, eğimli olan yerlerde konut yapılırsa deprem konusunda da sağlıklı kentleşme sağlanmış olur. Anadolu’ya bakarsak köylerin hemen hemen hepsi yamaçlara kurulmuştur. Demek ki eskilerin bir bildiği varmış. Bunların hiçbirine önem verilmediğinden hem depremde konutların yıkılmasına davetiye çıkarıyoruz hem de rant ve şirketsel çıkarlar nedeniyle yarın üretecek alan bulamayacak hale geliyoruz. Bugün Türkiye yüksek enflasyonla mücadele ediyor. Yüksek enflasyonun yaşanmasında bahsettiklerimin de etkisi büyük. Bu sorunlara önem verilmedikçe üretim, yüksek fiyat ve enflasyonda yaşanan sorunlar devam edecektir. 

tarım

Çankaya Belediyesi'nden öğrencilere YKS tercih desteği Çankaya Belediyesi'nden öğrencilere YKS tercih desteği

“BÜTÜN ŞEHİR YASASI İLE TARIM TOPRAKLARI YOK EDİLDİ”

Bütün şehir sisteminin devreye girmesi ile tüm belde belediyeleri kapandı ve tamamı merkeze bağlandı. Yani 2012’li yıllarda köyler kaldırıldı. Sosyolojik olarak köy olsa da mahali olarak gündeme geldi ve büyükşehirlere şehrin bütününü planlama ve imara açma yetkisi verildi. Kent çevresindeki tarım topraklarının yok edilmesinde bu yasanın büyük faktörü oldu. 
Şu da var ki çiftçilerimiz üretimden elde edemediği yeterli gelirden dolayı tarlalarını arsaya dönüştürerek daha yüksek gelirle ellerinden çıkarmaya çalışıyor. Tarımsal girdi endeksinin yüksek olduğu bir ortamda somut destek verilmezse çiftçi üretimden vaz geçiyor. Üretimden çekilen çiftçiyi suçlamak yerine girdi maaliyetlerini azaltarak, mazotta ÖTV’yi kaldırarak, tohumda, ilaçta, gübrede somut desteği sağlayarak çiftçiyi kalkındırmak gerekiyor. Çiftçinin sorunu çözülmeyince boş bırakılan topraklardan dolayı âtıl arazi sorunu gündeme geliyor. Hiçbir çiftçi kar ettiği alanı bırakmaz, fakat kar etmeyi bıraktığı için topraklarından çekilmeyi göze alıyor. Bundan dolayı çiftçilerin çocukları da tarıma yönelmiyor. Çiftçinin topraktan uzaklaştığı, şehirde tüketici olduğu ortamda da betonlaşma dışında bir şey yaşanmaz. 
Genel ekonomi politikasında tarımın rolü artırılmalı, dışarıya bağımlı politikalar yerine tarımda destekleyici politikalar artırılmalıdır. Üreticiye verilen her destek tüketiciye verilmiş demektir. Özetle Türkiye’de tarım politikasına acilen ihtiyaç var.

D S C 0385

“BELEDİYELERİN ÇİFTÇİLERE TEŞVİKLERİ ÖNEMLİ, FAKAT ESAS GÖREV TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI’NIN”

Türkan Çatal Yıldız: Bakanlıklar iş birliği yapıyor musunuz? Bunun yanı sıra yakın zamanda yerel seçimler yapıldı. Bu noktada yerel yönetimlerden tarım politikalarına ilişkin ne gibi beklentileriniz var? Ziraat Mühendisleri Odası olarak yerel yönetimlerle ne gibi iş birlikleri yapıyorsunuz?

Kırsal alt yapı çalışmalarını yürüten Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü diye bir birim vardı fakat bu birim kapatıldı. Yetkileri Özel İdarelere verildi, daha sonra büyükşehirlerde Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı ya da Kırsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı diye Tarım ve Orman Bakanlığı iz düşümü olan daire başkanlıkları kuruldu. Büyükşehirlerde de ne yazık ki beklenildiği gibi tarıma yatırım yapılmadı. İzmir, Ankara, İstanbul, Mersin, Adana gibi muhalefetin yönetiminde olan büyük şehirlerde çiftçilere mazot, gübre, fide desteği gibi teşvikler sunuldu. Son süreçte mevcut iktidarın belediyeleri de bu teşviklere şahit olunca görevlerini hatırladı. Tarımı kalkındırmak adına bu anlamda belediyelerin çiftçilere sunacağı destekler çok kıymetli. Biz de belediyelerle teknik iş birliği, çiftçi eğitimi dahil her türlü konularda bilgi birikimimizi paylaşmaya hazırız.  
Şunu da demek gerekir ki ülke düzeyinde tarım planlamasını yapmak Tarım ve Orman Bakanlığı’nın görevidir. Belediyeler bu konudaki hizmetleri devam etmeli ama asıl önemli görevin Tarım ve Orman Bakanlığı’nda olduğunu görmek gerekir. Aksi halde Türkiye’deki toplam çiftçi sayısını bile bilmiyorken aynı köyde hem belediyelerin hem Tarım İlçe Müdürlüğü’nün desteği ortaya çıkıyor. Kayıt dışı çiftçilerimiz için de merkezi yönetim yerel yönetim rekabeti değil iş birliği içerisinde planlanmaların yapılması gerekir. Eğer tarıma bütüncül bakmazsak geçmişten gelen sorunları çözemeyiz.

D S C 0391

“HER SENE 5 BİN ZİRAAT MÜHENDİSİ MEZUN OLUYOR, ÇOĞU İŞ BULAMIYOR”

Mustafa İsmet Atar: Türkiye genelinde kaç ziraat mühendisi ve işini yapan kaç ziraat mühendisi var? Her köye bir ziraat mühendisi atansa tarımsal faaliyetlerimizde ne gibi gelişmeler olur? Bu şekilde hem ziraat mühendislerimiz çalışma imkânı bulup hem de tarımsal faaliyetlerimizde gelişme yaşanmaz mı?

Öncelikle planlamadan korkmamak lazım derken bunun bir ayağını da eğitim ve istihdam planlaması oluşturmaktadır. 1980 yılına kadar ülkemizde 5 ziraat fakültesi vardı ve amaçlanan ise 7 bölgede 7 fakülte ile eğitim vermekti. Meslektaşlarımız 5 yıl eğitim görüp staj yapıyorlarken tıp fakültesine gitmeyi tercih etmeyerek ziraat fakültelerinde okumayı tercih ediyorlardı. Şimdilerde ise her ile bir ziraat fakültesi boyutunda 48 adet ziraat fakültesi açılmış durumda. Her yıl nerdeyse 5 bin ziraat mühendisi mezun ediliyor ve mezun olan ziraat mühendislerin çoğu asgari ücretle dahi çalışabilecekleri ortam bulamıyor. 
Tarım Danışmanı diye bir model getirildi. Ziraat odalarında, kooperatiflerde tarım danışmanı çalıştırılıyor fakat son yıllarda verilen destekler insanca yaşamayı sağlayamayacak destekler. Şu an bir tarım danışmanı çiftçilerle 24 saat vakit geçiriyorken buna rağmen aldıkları ücret 12 bin ve bu rakam ile insanca yaşamak kesinlikle mümkün değil.

D S C 0394
“ÖNEMLİ OLAN KÜÇÜK ÜRETİCİYİ TARIMDA TUTABİLMEK”
Türkan Çatal Yıldız: Yeniden topyekûn tarıma dönmek mümkün mü?

Esasında tarımdan kopanın ona tekrar dönmesi biraz zor. Büyük şirketler tarımla her şartta ilgilenmeye devam ederler ama önemli olan küçük üreticiyi tarımda tutabilmek. Küçük üreticilerin, üretim kooperatiflerinin, tüketim kooperatiflerinin işlerini yapabilmeleri için de tedarik zincirinin kısaltılması ve üreticinin tarladaki ürününün rafta 5 katı olmadığı bir tedarik zincirinin olması gerekiyor. Bu anlamda treni kaçırmadık ve herkesin de çiftçilik yapma zorunluluğu da yok. Ama şu unutulmamalıdır ki çiftçilik önemli bir meslektir ve tarım bir kültürdür. Bu kültürü bilmeyen, toprağa dokunduğu zaman toprağın tavını anlamayan, rüzgârın nereden geleceğini kestiremeyen insanlara meydan kalırsa, köyde toprakla konuşarak büyüyen insanlar topraktan çekilirse biz büyük şirketlere mahkûm olmaya devam ederiz. Böyle bir durumda da hem tüketicinin hem de üreticinin lehine bir sonuç çıkmaz. 

tarım-1
“MİLLİ EKONOMİNİN TEMELİ ZİRAATTIR”

Mustafa İsmet Atar: Yurtdışından gelerek Türkiye’nin verimli topraklarını satın alan şirketlerin olduğuna şahit oluyoruz. Bunun bize sonuçları neler olacaktır? Bunu engellemenin yolu var mıdır?

Dünyada tarım, gıda, su en önemli yatırım alanlarıdır. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda da yabancıların Türkiye’de toprakları vardı. Köy Kanunu’na ve Tapu Kanunu’na konulan maddelerle cumhuriyetin ilk yıllarında yabancılara toprak satılması yasaklandı. Şu an belli kısıtlamalar hala devam etse de Köy Kanunu ve Tapu Kanunu’ndaki kısıtlamalar tam anlamıyla uygulanamıyor. 
Tohumda, gübrede, ilaçta, yemde büyük bir şirketle sözleşme imzalanırsa ondan alınacak girdiler karşısında o ürünler şirkete satılacaktır. Alım fiyatı düşük açıklandığı takdirde de çiftçi topraklarını yabancılara devretmek zorunda kalacaktır. Bir diğer faktör de bankaların çiftçilere verdiği kontrolsüz tarım kredileri. Krediyi alan çiftçi kar edemeyince arazisine, hayvanına, traktörüne konulan ipotek nedeni ile banka çiftçinin üretim alanını kendine geçiriyor. Bu gibi nedenlerle toprak mülkiyetlerinin değiştiği ortamlara tanık oluyoruz. 
Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi milli ekonominin temeli ziraattır şiarıyla yeniden bir tarımsal ekonomi modeline dönülmelidir. Yine Atatürk’ün bahsettiği gibi kılıç ve saban ikisi de fetihlerin gerekçesidir ama kılıç her zaman sabana yenilmiştir. Dolayısıyla yerli üretimi ve üreticiyi sözde değil özde koruyan politikaya ve bakış açısına ülkemizde ihtiyacımız var. Tarım eğer milli güvenlik sorunu ise yabancılara toprak satışına da böyle bakmak gerekir. 
Biz yerli üretim ve üreticiden yanayız. İçerdeki fiyatlar üzerinden yapılan değerlendirmelerden dolayı da yurtdışındaki pazarda da yerimizi kaybediyoruz. 
Devlet serbest piyasada üretici ile büyük şirketleri şirketlerin kar mantığı olduğu bir yerde baş başa bırakamaz. Dezavantajlı kesimleri korumakla yükümlüdür. Üreticiyi ve fiyatları kontrol edecek kurumlara yeniden ihtiyaç var. Bu olmadığı sürece bugünkü sorunları yaşamamak imkânsız. Bundan dolayı politika tercihleri bir kez daha gözden geçirilip üretimden, üreticiden ve üretim alanlarını korumaktan yana olunması zorunludur. 

D S C 0383

Kaynak: Türkan ÇATAL YILDIZ