Özel Haber: Kadir GÜRHAN Asgari ücrete yüzde elli zam gelse de vatandaşın alım gücü her geçen gün azalıyor. Alım gücü azalan vatandaş, almak istediği birçok ürünü yaptığı uzun pazarlıklara rağmen alamadan evine dönüyor. Küçük esnaf olduğunu ve her geçen gün daha da küçüldüğünü belirten Hasan Çelik, insanlara fiyat verirken utandıklarını söyledi. Çelik, “Kendimiz pahalıya aldığımız ürünü vatandaşa satarken utanıyoruz. Çünkü milletin alım gücünü görüyoruz. Çocuğuna bir şey almak isteyen vatandaş fiyatı duyunca ürünü bırakıp gidiyor” diye konuştu. Asgari ücrete yüzde elli zam geldiğini hatırlatan Çelik, gelen zamların alım gücünü düşürdüğünü belirtti. Çelik,” Küçük bir ürün için bile saatlerce pazarlık yaptığımız oluyor. Bunların hepsi aşılır mı? Aşılır ama aşılana kadar nasıl bir süreçten geçeriz bilemiyorum. Gün geçtikçe ahlakımız, hırsımız ve insanlara bakış açımız değişiyor. Eşit yaşamayı bırakmışız. Kutuplaşmayı benimsemişiz” dedi. Dükkanında binden fazla ürün olduğunun altı çizen Çelik, “Ürünlerin hepsi dolarla geliyor. Dolarla gelmese de hammadde dolarla geliyor. Ürün Türkiye’de üretilse dahi hammadde dolarla alınıyor. Ne fark ediyor ki? Hammaddesi dolarla gelen ürünün yerli olma ihtimali kalıyor mu? Kalmıyor. Biz üreten bir toplum değiliz, daha çok tüketiyoruz” ifadelerini kulandı. “ÖNLEM ALMAK İÇİN ÇOK GEÇ KALDIK” Koronavirüs ve kur farkı gibi gelişmelerin kendilerini olumsuz etkilediğini dile getiren Çelik, “Öngörüsüz bir toplumuz. Küresel bir gelişmenin bizi de etkileyeceğini bilmemize rağmen önlem almadık. Ne zaman ki bize dokundu o zaman önlem almaya başladık ama çok geç kalmış olduk. Çin şimdi eski yaşamına dönmüş durumda biz ise koronavirüs ile bir yaşam sürdürüyoruz. Bunu ön görecek adamlar biz değiliz, devlet adamlarıdır. Bizde devlet adamı kalmadı, siyaset adamı kaldığı için o da bunu ön görmüyor. Devlet adamı halkını düşünür, siyaset adamı ise kendini rantını düşünür. Dünyadaki bütün liderler halkını zeka seviyesine göre yönetir. Onun için benim yönetenlere tepkim yok. Tepkim kendimedir” dedi. “SADECE VATANDAŞ STOKÇU DEĞİL Kİ, DEVLET DE STOKÇU” Çelik, “Türkiye’de çıkmış bir şeyden geri dönüş diye bir şey yok. Her şeye bir bahanemiz var bu da ahlak meselesidir. Kur arttı diyerek zam koyuyor, kur düşünce fiyat düşmüyor. Bu kez de hammaddeye zam geldi diyor. Satıp da malını yerine koymuyor. Gelen zammı elindeki mala da uyguluyor. Bunun bir daha dönüşümü olmuyor. Zam gelebilir mi? Gelebilir ama biz de bunun ölçüsü yok. Sadece vatandaş stokçu değil ki, devlet de stokçu. Buğdayı 2 binden alıp 5 bine satıyor. Stokçuluk her yerde. Mesele o değil, mesele doğru, kişilikli ve karakterli olmamız. Eğer biz bu şeylere dönersek başarılı oluruz” açıklamasında bulundu. “SEYYAR SATICILARLA REKABET EDEMİYORUZ” Ulus halinin birçok sorunu olduğuna da işaret eden Çelik, “Biz burada esnafız ama etrafımızdaki seyyarlarla baş edemiyoruz. Herhangi bir seyyar müşteriye küfredince, Ulus halde bana küfrettiler diyorlar. Ben esnafım 45 yıldır buradayım ama daha bir müşterime küfretmedim. Denetimsizlikten, kontrolsüzlükten küfür eden de Ulus halden sayılıyor. Biz vergi veriyoruz ama seyyar satıcı vermiyor. Maliyeden gelen memurlar bizi denetliyor ama seyyar satıcıya selam bile vermiyor. Biz seyyar satıcılarla baş etmek zorunda kalıyoruz. İkimiz de malı üç liraya alıyoruz. Ben vergi veriyorum, elektrik, kira ve su veriyorum. Malı beşe satmam gerekirken karşımdaki kişi dörde satıyor ve ben o adamla rekabete giremiyorum. Neden? Çünkü adamın hiçbir masrafı yok. Zabıta ona bir şey demiyor, gelip beni denetliyor bana ceza yazıyor. Hal kendi kaderine terk edilmiş bir yer gibi duruyor. Ama hal gibi bir yer merkezi olarak dünyada tektir. Çünkü aradığın her şeyi burada bulabilirsin. Burada her şeyin de ucuzunu bulursunuz. Esnaf elinden geldiği kadar ürünü ucuza satmaya çalışıyor. Buradaki esnaf birileri gibi hemen üzerine yüzde elli koyup da satayım diyen kişiler değil. Burası fakir halka hizmet eden bir yer” şeklinde konuştu. “TOPLUM OLARAK BİRBİRİMİZİ SEVMEMEYE BAŞLADIK” ‘Birini suçlamak kolay ama önemli olan suçu biraz da kendinde aramaktır’  diyen Çelik, “Ben nerede hata yaptım diyebiliyor muyuz? Bu önemli. Ben seni karalayarak  başarıya ulaşamam, seni ancak yanıma alarak başarıya ulaşırım. Ama bizde ötelemek, ötekileştirmek var. Olaya insan olarak bakmak gerekir. Toplum olarak birbirimizi sevmemeye başladık. Dinen çoğalıyoruz ama ahlaksızlık da çoğalıyor. Birinden biri azalmıyor. Biri varken diğeri düşmüyor. O da at başı gidiyor. Demek ki biz bir yerlerde hata yapıyoruz, birbirimizi sevmiyoruz” ifadelerini kullandı. “BUZUN ÜSTÜNE BİNA YAPARSAN, GÜNEŞTEN HER GÜN KORKARSIN” Sattıkları malı yerine koyamadıklarına vurgu yapan Çelik “Sermaye olarak her geçen gün güçsüz duruma düşüyorum. Benim masrafım çoğalıyor. Malım azalıyor. Pandemi yaşadık, herhangi bir yerden bir lira bile yardım almadık. Bir yere başvurduğumdan değil, kendi yağımda kavrulduğum içindir. Bu süreçte yanlış giden bir şeyler oldu. Bizi 17 gün kapattılar ama bankayı açık bıraktılar. Benden 3500 TL olan kiramı da çatır çatır aldılar. Kazanamadığım da kiramı nasıl verebilirim?  Elimdeki malı satarak kiramı vermeye çalışıyorum. O da benim sermayemi, malımı eksiltiyor. Kiramızı ödemek için krediye başvuruyoruz. Kredinin faizini kim ödüyor? Halkımızı ezdirmeyiz diyorlar, ezilen kim peki? Daha bugün bana mesaj geldi, kredi kartımın faizinin artığını bildiriyorlar. Küresel olarak başarısızız. İnsan olarak öncelikle tabandan düzelmeye başlamalıyız. Tabanı sağlam kurmazsan, buzun üstüne bina yaparsan güneşten her gün korkarsın. Önemli olan buz üstüne bina kurmamaktır” diye konuştu. “ÜRÜN TÜRKİYE’DE ÜRETİLSE DAHİ HAMMADDE DOLARLA ALINIYOR” Çelik konuşmasına şu şekilde devam etti: “Dükkanımızda binden fazla ürün var. Hepsi dolarla geliyor. Dolarla gelmese de hammadde dolarla geliyor. Ürün Türkiye’de üretilse dahi hammadde dolarla alınıyor. Ne fark ediyor ki? Hammaddesi dolarla gelen ürünün yerli olma ihtimali kalıyor mu? Kalmıyor. Biz üreten bir toplum değiliz, daha çok tüketiyoruz. Araba üretmiyoruz ama otoyol yapıyoruz. Otoyoldan gitmek için bankadan çektiğin kredi ile araba alıyorsun. Arabayı kimden alıyoruz. Dış güçler dediğimiz kişilerden. Otoyolun kredisini de oradan alıyoruz. Yol yapılır, yapılan yol nakliyeni, ticaretini rahatlatıyorsa o yol tapılır. Ama keyfi keder ise yol yapılmaz. Biz kendimiz bilmeliyiz.” “Küçük bir esnafım, gün geçtikçe daha çok küçülüyoruz. Neredeyse esnaflığımızdan utanır hale geldik. İnsanlara fiyat verirken utanıyoruz artık. Kendimiz pahalıya aldığımız ürünü vatandaşa satarken, fiyat verirken utanıyoruz. Çünkü milletin alım gücünü görüyoruz. Vatandaş çocuğuna bir şey alacak, fiyatı duyunca ürünü bırakıp gidiyor. Asgari ücrete yüzde elli zam yapmak önemli değil, alım gücüne bakmak lazım. Gelen zamlar hepsini eritti. Küçük bir ürün için bile saatlerce pazarlık yaptığımız oluyor. Bunların hepsi aşılır mı? Aşılır ama aşılana kadar nasıl bir süreçten geçeriz bilemiyorum. Gün geçtikçe ahlakımız, hırsımız ve insanlara bakış açımız değişiyor. Eşit yaşamayı bırakmışız. Kutuplaşmayı benimsemişiz. Kimin için olursa olsun herkes için aynı şey geçerli” “Eskiden benim mahallemde 6 tane manav ve on tane küçük esnaf vardı. Bunlar ailesini geçindiren hane halkıydı. Mahalleden tanıdığım insanlardı, ailesini bir şekilde geçindirmeye çalışan kişilerdi. Şimdi bu kişilerin yerine büyük market zincirleri aldı. İşsizliğin patladığı nokta burasıdır. İnsanlara iş yapma imkanı vermiyorlar. Büyük market dediğimize bakmayın, içinde küçük esnafı bitiren her ürünü satıyorlar. Adamların on bin mağazası var. Biz bu kişilerle basıl mücadele edebiliriz ki? Benimle onun ticareti de bir olamaz. İster istemez eziliyoruz işte.”  
Editör: TE Bilisim