Sinema hayatımıza girdiğinden bu yana her kültür de kendi sinemasını yarattı. Birçok ülke ile özdeşleşmiş filmler mevcut.
Bir örnek verecek olursak Titanic filmini hatırlarsınız. 1997 yılında vizyona giren Titanic, gösterime girdiği dönemde, gişe rekorlarını alt üst etmişti. Dünyanın her köşesinde, büyük heyecanlar yaratmıştı. Gerçek bir hikâyeden esinlenilerek yapılan film, zengin kadın fakir erkek aşkını güzel bir dille anlatmıştı. Böylesine klasik bir konuyu anlatan film, 20. Yüz yıla damgasını vurmuştu. Tabi bu tüm gelişmelerin bir de ekonomik boyutu vardı. Film için toplamda 200 milyon dolar harcandı. Bütçesi ile de ayrı bir olay yaratmıştı o yıllarda. Hâlâ da en iyi 5 filmin arasında gösteriliyor Titanic.
Sinema sektörünün en parlak yapımı kabul edilen bu filmi, kaç kere izlediniz?
Ya da her izleyişinizde, ilk izlediğiniz günkü tadı alabildiniz mi?
Bence 2’den fazla izlemediniz. Fazla izlediyseniz de aynı tadı alamamışsınızdır. En azından benim gözlemlerim böyle.
Peki, aynı soruyu bizim Yeşilçam filmlerimiz için sorsam cevap ne olurdu sizce?
Eminim ki cevabınız şöyle olacak; ’Kaç kere izlediğimi hatırlamıyorum.’’ ya da ‘’Her izlediğimde aynı zevkle izliyorum ve mutlu oluyorum.’’
Az önce dedim ya herkes kendi sinema kültürünü yarattı. Türkiye’nin ise vazgeçilmez sinema kuşağı Yeşilçam filmleri.
Bir karşılaştırma içerisine girecek olursak bir tarafta, ciddi bütçelerle ve olağanüstü imkanlarda çekilmiş meşhur Hollywood filmleri, diğer tarafta ise, türlü imkansızlıklar içerisinde çekilmiş, doğru düzgün bütçesi dahi olmayan Yeşilçam filmleri. Sonuç ise şaşırtıcı.
Neşeli Günler, Hababam Sınıfı, Kibar Feyzo, Süt Kardeşler, Selvi Boylum Al Yazmalım, Bizim Aile, Çiçek Abbas, Züğürt Ağa, Köyden İndim Şehre, Süt Kardeşler, Fosforlu Cevriye, Gülen Gözler, Gırgıriye, Mavi Boncuk Tosun Paşa, Şabanoğlu Şaban… ve daha niceleri.
İzlemeye doyamadığımız, içimizi ısıtan filmlerin zihnimizde yer edinen karakterleri hep dillerimizde. Düdük Necmi, İnek Şaban, ailemizin babası Münir Baba, yalancı Rıza ve daha kimler kimler…
Bu isimleri okurken bile yüzlerimizde bir tebessüm oluşuyor. Günlük yaşantımızda, en az bir sohbetimizde, bu müthiş filmlerin bir sahnesini anlatıp kendimizden geçercesine gülmek bile bu filmlerin mucizesini gösteriyor. Bu mucize tesadüf değil tabiki. Samimiyet, yardım severlik, Tatlı haylazlıklar, sıcak insan ve komşuluk ilişkileri, saflık derecesindeki iyi niyet ve tarif edilemeyen bir sürü duygunun bize her seferinde, aynı hissiyatla ulaşmasıdır mucize. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir mucizedir bu. Akıl sır erdilemeyen, nesillerden nesillere aynı sevgiyle aktarılan bir mucize bu.
Özellikle son yıllarda öyle çok ihtiyacımız var ki böyle mucizelere. Hangi düşünceden, hangi ırktan olursak olalım, kültürel birleşmemizi sağlayacak, her birimizde aynı duyguları oluşturacak ve bizleri ortak paydamızda buluşturacak; ülkemizin içinde bulunduğu sıkıntılardan bizleri bir nebze de olsa uzaklaştıracak bu mucizelerin varlığına şükrediyoruz.
 
 
 

Editör: TE Bilisim