Keşke caddelerin öldüğünü görseydik insanlarımızı değil. Bir kaç günde hiç de beklenmedik bir zamanda çok uzak sanarak izlediğimiz filmleri andırıyor. İlk anda çaresiz kaldık. Yörüngesinden çıkmış dünya için yıkılışı haber veriyor. Peki, bunun sorumlusu kimdir sorusunu sormak gerek. Tanrının bize bahşettiği nimetlere bakın nasıl da zorlanıp alıyoruz. O eciş bücüş pazarda karşımıza çıkan sebzelerin meyvelerin tohumlarının mı aklı şaştı, bizi mahveden virüsler mi yerlerinden yurtlarından ettiğimiz yabani hayvanları çıldırtan. Çok değil bir kaç günde, uygarlıkların tüm caddeleri, sokak kapıları ardı ardına kapandı, hâlbuki ne güzeldi dışarıda olmak. Kim bilir bize süre verdi tabiat ana daha temiz hava alalım diye belki hayvanlar bir süre boğulmaktan kurtuldu bizim canavarlığımızdan. Bu trajedi bitecek mi? Bazı kafalar değişmeden asla! Belki beş ya da on yıl sonra bir daha çıkıp geliverir. Vebası, sıtması, coronası... Kim bilir kaç kez tabiat anamız bizi ikaz etti, hiç oralı olmadan. Şimdi yiyor bitiriyor bizi. Sevdiklerimize sarılamıyoruz bile. Şimdi virüs bedeninizi yiyip bitiriyor, geriye, bir ayakkabınız bir düğmeniz dolarlarınız, gömülürken toprağa, yanınızda virüs, korkudan bir akrabanız dahi yanaşamıyor. Dünyanın iç organlarını mahvettik şimdi kuşlar, yunuslar, kurbağalar, tilkiler, ağaçlar bize bakıp gülüyorlardır. Artık kurtarmıyor sizi borsalar, şirketler, devasa gökdelenler kendini feda eden sağlık çalışanı haricinde. Tüm bunları kime diyoruz. Yüksek uygarlık dedikleri maskeledikleri canavar oluşuma. Bize değil. Maske düştü, gösteri bitti, uyarı için yine gelecektir.