Geçtiğimiz hafta sonu anneler gününü ardımızda bıraktık biliyorsunuz. Anneler günü hediye önerilerinin sıklıkla küçük ev aletleri olması, çoğunluğun anne imgesini hep evde çalışan, yemeği yapan, temizliği yapan, evi düzenleyen, tüm ev halkının ihtiyaçlarını gözeten olarak düşünmesi sizleri de rahatsız etti mi? Beni oldukça rahatsız etti. 

Nedir bu kadınların bitmek bilmeyen koşuşturması ve neden sürekli ev halkını düşünürken kendilerine bir türlü sıranın gelmemesini kabul etmelerinin, üstelik de bu rolü asla yadırgamamalarının nedeni? Tersini de düşünebiliriz elbette, erkeklerin de kadınların da sırf cinsiyetlerinden ötürü maruz bırakıldıkları rollerin ağırlığını ne yazık ki hemen hemen her toplumda gözlemlemekteyiz. 

Toplumsal cinsiyet kavramını düşünürken, Simone de Beauvoir’u anmamak olmaz; 

“Kadın doğulmaz, kadın olunur.” der Simone de Beauvoir ve toplumsal cinsiyet rolleri ile doğmadığımızı, bütün bu rollerin, yaşam içerisinde bebekliğimizden itibaren önümüze sunulanlarla yüklendiğinin altını çizer.

Sürekli erkek çocuklarına güçlü, sert olmaları, nedense, arkadaşlarına karşı nazik olmaları gerekliliğinden bahsetmek yerine, özellikle kız arkadaşlarına karşı korumacı olmaları gerektiği söylenirken, kız çocuklarındansa sürekli şefkatli, anlayışlı ve anaç olması beklenir. Bu öğütler toplumsal cinsiyet rollerine verilebilecek en basit örneklerdendir ve sürekli bu öğütlerle büyütülen çocukların çoğu da sorgulamaksızın bu rolleri kabul ederler. 

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin getirdiği kadın ve erkeklere yüklenen roller arasındaki farklılıkları, eşitsizlikleri, cinsiyetlerin maruz bırakıldıkları ayrımcı tutumları reddedipİ; ebeveynlerin, çocuklarını insan haklarını temel alarak, toplumsal cinsiyet eşitliğini önemseyerek yetiştirdikleri, eşitsizlikleri asla normalleştirmemeleri gerektiğini öğütledilekleri bir nesil, kimseyi ötekileştirmeyen, herkese değer veren ve saygı duyan bir dünyada yaşayacaktır. 

İnsanların bir başkası tarafından belirlenmiş kalıplar içine konulmadığı, kanatlarının kırılmadığı, kendi iradeleriyle kararlar alıp, deneyimlerine ve tercihlerine kıymet verdikleri bir dünya özlemiyle…

Umutlu yarınlar…