Türkiye’de son bir haftadır yaşanan orman yangınları son verilere göre sekiz kişinin ve çok sayıda canlının ölümüne sebep olurken yaralanan birçok vatandaşın da tedavisi hala sürüyor. Yangınların hızla yayılması terör ihtimalini gündeme getirse de uzmanlar bu yangınların iklim krizi bağlamında beklendiğini dile getiriyor. Kaliforniya’da araştırmacı olarak çalışmalarına devam eden iklim ve su politikaları uzmanı Gökçe Şencan, Türkiye’de 2019 yılından bu yana bir kuraklık yaşandığını ve yeterli yağış olmadığını belirterek, rüzgâr ve kuraklığın yangınların hızlanmasında temel etken olduğunun altını çiziyor.

Biyoloji ve Kimya Mühendisi, Amerika Birleşik Devletleri’nde Public Policy Institute of California’ da su ve iklim politikaları konusunda araştırmacı olarak çalışmalarına devam eden Gökçe Şencan, “Türkiye’deki yangınlarda beni en çok korkutan hızlı yayılım göstermeleri oldu. Bunun nedenlerine bakıldığında rüzgâr ve kuraklığın temel etmen olduğu görünüyor. Türkiye 2019 yılından bu yana ciddi bir kuraklık yaşıyor.  Bir de yangın konusundaki organizasyonun eksikliği oldukça üzücü ve yangın bölgelerinde ciddi problemler yaşanmasına sebep oluyor. Acil durumlarda hangi yollar kullanılır, hangi yollar açılabilir, hangileri kapalı tutulabilir, canlılar nasıl daha hızlı tahliye edilebilir gibi kurguların yapılması gerekiyor. Halkın bu konuda çok çaba harcadığını görüyorum ancak görev halkın değil hem ülkeyi yönetenlerin hem de yerel yönetimlerin. Gerçi bu konuda yerel yönetimlerin yapabileceklerinin kapasitesini veya ayırabilecekleri kaynak yeterliliklerini bilmiyoruz. Yangından etkilenen ve tahliye edilmesi gereken yerlerde halkın yalnız kaldığını ve acil durum yönetiminin önceliklendirilmediğini görüyoruz” açıklamalarında bulundu.

“Uçak ve ekipman eksikliği var”

Türkiye’nin yeterli bütçeye ve ayıracak kaynaklara sahip bir ülke olduğunu vurgulayan Gökçe Şencan, “Uçak ve ekipman eksikliği olduğu ortada. Bu durumda yeterli kaynakların ayrılmadığını, planlama yapılmadığını söyleyebiliriz. Türkiye’nin bir iklim politikası yok. Şöyle açıklayayım, planlanmış bir şekilde karbon emisyonlarımızı salınımlarımızı azaltmamız için bir çalışmamız yok. İklim değişikliğinin getireceği hava değişiklikleri ve doğal afet risklerine karşı bir hazırlığımız yok. İklim politikası var mı dediğimizde bunların hepsi bir bütün oluyor. Türkiye’nin güneş enerjisi projeleri var, rüzgâr enerjisi projeleri var ancak ne tür çevre değerlendirmelerinden geçilerek yapıldıkları pek bilinmiyor. Fakat bu projeler stratejik bir şekilde yapılmıyor. Organize olmuş bir iklim politikası olmamasından kaynaklı şu bölgede şunu yapalım, bu bölgede bunu yapalım gibi biraz daha plansız adımlar atılıyor” dedi.

“Akdeniz ormanları yangına alışık”

Türkiye’de 2019 yılından hatta 2017’den beri devam eden bir kuraklık yaşandığının altını çizen Şencan, “Çok az yağış düştü, toprak çok kuru. Bitki örtüsü çok zorlanıyor örneğin tarım geçmiş yıllara göre daha çok sulamaya ihtiyaç duyuyor. Birkaç ay öncesine kadar İstanbul’da neredeyse su bitiyordu. Bunların konuşulmaması bile iklim politikasının olmamasının bir sonucu. Çünkü devlet, bu sorunları göz önünde bulundurarak kamuoyunu bilgilendirmeye çalışsaydı şu an biz kuraklığı da yangın sezonunu da konuşuyor olurduk tabi yangınlar başlamadan önce. Yangınlardan sonrası için konuşacak olursak ormanları kendi haline bırakırsak toprak kendini rehabilite edebilir. Toplum, yangından sonra refleks olarak ağaçlandırma seferberliklerine destek olmaya ve ormanları yeniden canlandırmaya çalışıyor ancak bu o kadar basit bir konu değil. Akdeniz ormanları yangınlara alışık ve bu yangınlara göre evrim kazanmış ormanlar. Bu sebeple ormanların kendini iyileştirme mekanizmaları zaten mevcut. Yapılması gereken o bölgelerdeki çalışmalara hız kazandırmak ve bu yaşananlardan ders çıkararak hazırlık yapmak” ifadelerini kullandı.

Türkiye ne yapmalı?

Türkiye’nin yapması gerekenleri iki boyutta açıklayan iklim uzmanı Şencan, “Birinci boyutu emisyonlarımızı salınımlarımızı azaltmamız gerektiği. Bunun yolu da ulaşım endüstrisini, enerji endüstrisini ve ağır sanayiyi karbonsuzlaştırmamızdan geçiyor. Bunların teknolojileri şu anda dünyada araştırılıyor ve uygulanmaya başlandı. Türkiye’nin bu teknolojileri kullanmama konusunda herhangi bir mazereti yok. Öncelikle bir planlama yaparak biz nasıl ekonomimizi karbonsuzlaştırırız, nasıl sıfır karbona ulaşırız üzerine çalışmalar yapmak gerekiyor. Dünyada birçok ülke 2040, 2045 ve 2050 tarihlerine kadar böyle hedefler koydular” dedi. 

“Kömür santralleri kapatılmalı, doğalgaz bağımlılığı azaltılmalı”

Enerji sektörümüzü karbonsuzlaştırmanın bir yolu olarak kömür santrallerinin planlı şekilde kapatılması gerektiğini söyleyen Şencan, “Yeni kömür santraline izin verilmemesi gerekiyorken hala yeni kömür santrali planları yapılıyor. Ekonomik açıdan da mantıklı değil çünkü kömür dünyada artık tercih edilmiyor ve çevre açısından da çok maliyetli. Üstelik Türkiye’deki santraller filtresiz kullanılıyor. Sadece iklim değişikliği boyutunda değil halk sağlığı boyutunda bile bize bir maliyeti var. Buna karşın güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi çok daha ucuz. Bunlara ek olarak doğalgaz bağımlılığının azaltılması ve yeşil enerjiye daha çok yatırım yapılması gerekiyor. Ama örneğin yeşil enerji ve güneş santrali yapacağız diye ormanların kesilmemesi lazım. Mesela rüzgâr tribünlerinin yapıldığı bölge ormanlık alanlardan seçiliyor ancak bunun yapılmaması lazım” açıklamalarında bulundu.

Çevre dostu olmayan araçlar kullanılmamalı

Türkiye’nin çok geride kaldığı bir diğer alması gereken önlemin ulaşım sektöründe olduğunu vurgulayan Şencan, “Hala dizel ve benzin araçlar yaygın olarak kullanılıyor. Dünyada artık elektrikli araçlardan bahsediliyor, elektrikli araçlar kadar popüler olmasa da hidrojen yakıtlı araçlar da var. Birçok ülke artık elektrik alt yapısına şarj alt yapısına yatırım yapıyor. Yani araçlarımızı gidip her yerde şarj edebileceğimiz şekilde. Türkiye’de bunlar yok. Türkiye’de yakıt standardı yok. Örneğin biz litre başına kaç kilometre gidebiliriz? Bunların bir standardı varsa da benim haberim yok. Varsa da yükseltilmesi gerekiyordur çünkü benim bildiğim kadarıyla da birçok araç çok çevre dostu değil Türkiye’de, özellikle dizel araçların bu kadar yaygın olduğu bir yerden bahsediyoruz. Elektrik gittikçe ucuzluyor. Bizim de elektrikli araçlara artık inisiyatif vermemiz lazım; hibeler verebiliriz, vergi kredileri verebiliriz vatandaşlara. Bunlar yapılabilir çünkü dünyada da birçok örneği var” dedi.

“Kuraklıklar sınır tanımıyor”

İklim değişikliğinde kritik birkaç eşiği geçtiğimizi ve bazı zorluklara katlanmak zorunda kalacağımızı belirten Şencan, “Kuraklıklar sınır tanımıyor sadece bir bölgenin kuraklığından ya da bir ilin kuraklığından bahsetmek doğru olmuyor. Ortadoğu bölgesinde geniş bir kuraklık var; İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Doğu Akdeniz’i etkileyen bir kuraklıktan söz edebiliriz. Bu bölgelerdeki kuraklık tabii ki Türkiye’yi etkiliyor özellikle Anadolu’yu. Bu kuraklığın etkisini azaltmak için yapılabilecek şeyler de var örneğin çiftçilere destek verilmesi çok önem kazanıyor. Konya’da ve birkaç sulak alanda da gördüğümüz facialar çiftçilerin sulak alanlardan suları çekmeye başlaması, doğaya gitmesi gereken sudan yararlanmaya çalışmaları gibi engellenmesi gereken etkinliklerin sonucu olarak meydana geliyor. Ama bir yandan da küçük çiftçinin mağdur edilmemesi gerekiyor. Bu konuda önlemler alınması gerekiyor” dedi.

“Kirliliğin önlenmesi çok önemli”

Şehirlerin su dayanıklılığıyla ilgili alınacak birçok önlem olduğunu ve su geri dönüşümünden yağmur suyu toplama sistemlerine kadar yapılabilecek birçok projenin varlığından bahseden Şencan, “Kirliliğin önlenmesi çok önemli. Yeraltı su kaynaklarımız kirlendiğinde kuraklık zamanı olunca bu suları kullanamıyoruz. Çünkü kullanıldığında ekinlere zarar veriyor ve insanların sağlığını tehdit ediyor. Aynı şekilde yer altı su kaynaklarının aşırı çekilmesi de büyük probleme neden oluyor. Çünkü yağmur düşmediği zaman çiftçiler bu defa toprak altından çekmeye başlıyor sonra da Konya’daki gibi obrukların oluşuyor” açıklamalarında bulundu.

Çeşitli projelere yatırımlar ve vatandaşa teşvik destekleri

Dünyada olumlu anlamda örnek alınacak birçok ülke olduğunu söyleyen Gökçe Şencan,  “Mesela şu an bulunduğum yer olan Kaliforniya, ABD’nin ve federal hükümetin de örnek aldığı bir eyalet. Kaliforniya’da güneş ve rüzgâra inanılmaz bir yatırım var, elektrikli araç teşviki çok güçlü. Vergi kredisinden tutun elektrik desteğine kadar ucuz elektrik fırsatı örneğin kendi evinde aracını şarj etmek isteyenlere destekler gibi birçok yatırım yapılıyor. İnsanların suyu daha az kullanan, benzini az kullanan, elektrikli araçların daha çok yaygınlaştığı sistemlere geçilmesi için daha birçok teşvikler yapılıyor; bisikletin kullanımının artırılması, özel sektörün desteğiyle araç paylaşım sistemlerinin artırılması gibi” ifadelerini kullandı.

‘Kontrollü ufak çaplı yangınlar’ yangın riskini azaltıyor

Kaliforniya’nın kuraklıkla sık sık baş etmeye çalışan bir eyalet olduğunu aktaran Şencan,  “Şu an burada da bir kuraklık var. Orman yangınları çok ciddi bir tehlike teşkil ediyor. Kaliforniya’nın ormanlara yaptığı yatırımlardan bir tanesi “kontrollü ufak çaplı yangınlar” la ormandaki, topraktaki ve yer üstündeki çalı çırpının temizlenmesi ki güçlü şiddetli yangın riski düşürülsün. Orman sağlığı altında bunlara yatırım yapılıyor. Ek olarak yangınla mücadeleye inanılmaz bir yatırım yapılıyor. Bu sene 2 milyar dolarlık bir bütçe yangınla mücadele için ayrıldı. Türkiye’nin bu konuda bütçesi nedir mesela bilemiyoruz. Daha fazla yatırım yapılabilir çünkü kuraklık varsa yangın sezonunun da kötü geçeceğini biliyorsunuz; toprak kuruyor, bitki örtüsü kuruyor, yangın riski artıyor. Bu koşullarda Türkiye’nin de hazırlık yapması gerekirdi” dedi.

İlknur Yağumli