Haber: Türkan ÇATAL YILDIZ

Doç. Dr. Evrim Şencan Gürtunca tarafından yazılan Siyah Giyen Kadınlar isimli öykü kitabına müzisyen Toygar Şenelmiş’in besteleri ile can verildi. Kitapta yaşanmış on üç kadın öyküsü yer alırken, kitabın bestelere dökülme sürecini Evrim Şencan Gürtunca ve Toygar Şenelmiş’ten dinledik. Şenelmiş, kadınlarla ilgili yaşanılan olayların kendisini çok rahatsız ettiğini ve bundan dolayı kitaba besteler yaptığını ifade ederken Gürtunca ise, “Şarkılar, yarattığım kadınların, benim bile göremediğim iç dünyalarını yansıttı. Yeni keşfettiğim o iç dünyaları ise yeni kitaba ilham oldu” dedi. 

Türkiye’de ilk kez bir öykü kitabı müzisyen Toygar Şenelmiş tarafından bestelendi. Albümde yer alan Latife şarkısına yakın zamanda Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nde klip çekilirken, beste müzik severlerden tam not aldı. Şenelmiş, kadınların sesi olmak istediği için kitaptaki öykülere besteler yaptığını ifade ederken, Gürtunca ise “Kadınlara sınır konuldukça sınırları aşmalı kadınlar. Siyasi ve sosyal her sahada kendilerini göstermeli. Ekonomik bağımsızlıkları ellerinde olmalı. Ayakları yere basmalı” diye konuştu. 

Öncelikle Siyah Giyen Kadınlar kitabından bahsedebilir misiniz? Kitapta bizi nasıl öyküler bekliyor?

Gürtunca: “Siyah Giyen Kadınlar” öykü kitabı 2019 yılında Kuzey Işığı Yayınlarından çıktı. Kitapta on üç kadın öyküsü var. Birbirlerinden bağımsız öyküler bunlar. Ortak özellikleri hepsinin kıyafetlerinin siyah olması. Öyküleri yazarken edebiyatçı ve tarihçi kimliğimi birleştirmek istedim. Çünkü ben, Fransız Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Ancak yüksek eğitimimi tarih üzerine yaptım ve akademisyenim. Buna bağlı olarak, öykülerin bir kısmını, tarihi olaylar içinde kurguladım. Kitapta Atatürk döneminde geçen öykü de var, Yassıada’da da. 12 Eylül dönemini anlatan da var, 6-7 Eylül olaylarını da.
Günlük yaşam telaşında kadınların çoğu, mesleğinden, yaşından veya sosyal statüsünden bağımsız hareket edemiyorlar. Kurallar, etiketler, meslekî kaygılar, sosyal statüler hep belirli kalıplara sokuyor bizi. İşte ben bu kitapta, o kalıplar olmadan da nefes alınabileceğini, hatta kalıplar olmadan daha özgürce nefes alınabileceğini anlatmaya gayret ettim. Siyah giyen on üç kadın, kendi öykülerinde, işte bu özgürlüğü ve farklı bir var oluşun da olabileceğini anlatmak istedi. Her şeyin hayata dâhil olduğunu ve her şeyin mümkün olduğunu.

Kitapta yer alan öyküler yaşanmış öyküler mi? Gerçeklikle ilişkisi nasıl öykülerin?

Gürtunca: Kitaptaki öyküler, yaşanmış veya yaşanması muhtemel kadın hayatları. Bir kısmı bana doğrudan anlatıldı; bir kısmı da gözlemlerim sonucu ortaya çıktı. Kahramanların kendi isimlerini hiç kullanmadım. Bana anlatılanları olduğu gibi aktardığım da oldu, kurguya yerleştirdiğim de. Bazı öyküleri erkeklerin ağzından yazdım. Burada şuna işaret etmek istedim. Her erkeğin içinde bir kadın, her kadının içinde bir erkek vardır. Kadın olarak erkek diliyle nasıl yazdığımı soran okurlara bu cümleyi söylediğimde, şaşırdıklarını dile getirdiler.
Bazı öyküleri kurgunun geçtiği mekânlarda yazdım. Örneğin, yetimhanede geçen bir öykümüz var ve ben yetimhanenin bahçesinde yazdım onu. Büyükada vapur iskelesinde geçen bir öyküyü iskelede oturup yazmıştım. Vurgulamak istediğim, olayların geçtiği yerlerde öyküleri yazmak, o kadınların gerçekliklerini en derinden hissetmemi sağladı. Zira, öyküyü okuyup bahsi geçen mekânları gören okurların, öyküyü daha çok içselleştirdiklerini gördüm.

Kitabınızla alakalı geri dönüşler nasıl?

Gürtunca: Kitap, 2019 yılına Kuzey Işığı Yayınlarından çıktı. İki yıl oldu. O dönemlerde sık aralıklarla imza günleri düzenliyorduk. Ankara’da üç, Ordu ve Trabzon’da ise birer imza günü düzenledik. Yaşadığım şehir olan Ankara’daki imza günlerinde çok sayıda okuru ağırladık. Çoğunluğundan olumlu dönüşler aldım. Ancak benim tespitim, öykülerin, 35 yaş üstü insanları daha çok etkilediği. Sanıyorum yaşam tecrübesiyle doğru orantılı. Öte yandan, tarihi olaylarla kurgulanmış olan öykülerin, bahsi geçen tarihi olaya hâkim olan okurları daha çok etkilediği de yine tespitlerim arasında. Örneğin, öykülerimden birinde takvim 6 Eylül’ü gösteriyor. Konuya hâkim olmak okuru daha heyecanlandırıyor. Hâkim değilse de o olayı araştırmaya başlıyor.
Öykülerin kısalığı, bazı okurların “tadı damağımızda kaldı”, bazı okurların ise “az sözcükle ne çok duygu anlatmışsın” yorumlarını getirdi.
Bir de yazar arkadaşlarımın yorumları var. “Tam Evrim’den beklediğim, Evrim’e uygun öyküler” demişti kalemine çok güvendiğim bir yazar arkadaşım. Bir başka yazar arkadaşım ise çok kapalı yazdığımı, net olmadığımı vurgulamıştı.

Doç. Dr. Evrim Şencan Gürtunca

Kadının toplumdaki statüsü, kadınlara yönelik artan şiddet olayları, kadınının ekonomik bağımsızlığına sınırlar koyulması gibi sorunları düşündüğümüzde bir kadın yazar olarak siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

Gürtunca: Bu konuya kadın ve akademisyen kimliğimle yanıt vermek isterim. Yakın bir zamanda, Başkent Üniversitesinin yedi öğretim üyesi tarafından hazırlanan ve 2021 yılında yayımlanan Türkiye’de Kadın: Tarihi ve Talihi isimli kitabın editörlüğü yaptım. Bu çalışma esnasında; kadın, toplumsal cinsiyet kavramı, tarihte kadın, kadına şiddet, kadın dernekleri gibi çok sayıda kavram üzerinde okuma imkânım oldu. Gördüğüm, kadın konusunun tüm disiplinlerin ilgi alanına girdiğiydi.
Fikret Kızılok, bir şarkısında, “kadınlar yeniden doğuracaklar kendilerini” demiş. Beni bu söz çok etkiler. Bir tarihçi olarak yaptığımız bu çalışmada gördüm ki, yıllar boyu kadının statüsü hep konuşulmuş. Toplumlar gelişim süreçlerini kadın üzerinden tanıtmışlar. Kadınların siyasi hayata dahil olmaları, yine toplumların tarihlerinin çözülme noktası olmuş. Kadın dernekleri, her dönem kendini göstermiş. Kızılok’un cümlesini hatırlatma sebebim şuydu. Bu süreçlerde hep kadınlar kendi var oluşları için çabalamışlar. Şiddete karşı dernekler kurmuşlar, siyasi hayata dahil olmak için cemiyetlerde yer almışlar, yazmışlar, miting yapmışlar. Toplum içindeki hukuki eşitlikleri için hep çabalamışlar. Bu, bütün dünya için geçerli. İşte bu sebeple, “kadınlar yeniden doğuracaklar kendilerini”. Onlara sınır konuldukça sınırları aşmalı kadınlar. Siyasi ve sosyal her sahada kendilerini göstermeli. Ekonomik bağımsızlıkları ellerinde olmalı. Ayakları yere basmalı. Entelektüel birikimleri olmalı, okumalı, meslek sahibi olmalı. Kendi ülkemiz sınırında konuşursak, Cumhuriyet kadın devrimidir. Bunu hiç unutmamalı kadınlar. Her şeyden öte Atatürk’e olan borcumuz bu bizim.

İlk defa bir kitap albümleştirildi ve sizin eseriniz buna aracı oldu. Neler hissediyorsunuz? Albüm hakkındaki düşünceleriniz neler?

Gürtunca: “Siyah Giyen Kadınlar-Işık” albümü beni çok heyecanlandıran bir proje. Şiirlere şarkılar yapıldığını biliyoruz fakat kitaba bağlı albüm ilk sanıyorum. Albüm derken, öykülerin seslendirilmesi sanılmasın bu durum. Kadınların her birine birer şarkı yazıldı. Şarkıların sözleri öyküden alındı. Besteye uyacak düzenlemeler yapıldı. Ben öykülerimi yazarken kitap olarak yayımlanmasını hiç düşünmemiştim. Işık öyküsünü yazdığım gün fikrim değişmişti. Albümün ismi de bu sebeple “Siyah Giyen Kadınlar-Işık.” Hali hazırda dört şarkı, Latife, Işık, Leyla ve Ekin’le albüm çıktı. Latife ise bildiğiniz üzere bir kliple taçlandı.  
Ben şarkıların her birinin bestelenme aşamasına tanıktım. Albüm için seçtiğimiz şarkılar, Doğan Umut’un aranjeleriyle yeniden doğdu. Açıkçası ben, siyah giyen kadınları saklandıkları iç dünyalarından çıkarmaya, kendilerine bile itiraf etmeye çekindikleri gerçeklikleriyle barışmalarını sağlamaya çalıştım. Toygar onlara can sularını verdi. Doğan Umut ise çiçek açtırttı.

Yeni kadın öyküleri bizi bekliyor mu?

Gürtunca: Şarkıların dinleyiciye ulaşma sürecinin her aşamasına tanık olmuş bir yazar olarak şunu itiraf edeyim. Şarkılar, yarattığım kadınların, benim bile göremediğim iç dünyalarını yansıttı. Yeni keşfettiğim o iç dünyaları ise yeni kitaba ilham oldu. Şimdi yeni kitapta yine kadınlar var. Bu kez hepsi kendileriyle yüzleşiyor ve hesaplaşıyorlar. Ezcümle, hali hazırda yazmaya devam ettiğim bir öykü kitabım var. Yine kadın öyküleri. Bu kitapta kadınlar, Kızılok’un dediği gibi, kendilerini yeniden doğuracaklar.

Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?

Gürtunca: Mesleğimde de hobi olarak devam ettirdiğim öykü yazarlığında da ilhamımı Atatürk ve Cumhuriyet’ten alıyorum. Atatürk, bir milleti küllerinden yeniden doğurdu ve Türk milletine lâyık gördüğü Cumhuriyet sistemini yürürlüğe koyarak devrimlerini yaptı. Kadınların da bu yolu izleyerek kendi devrimlerini gerçekleştirmeleri ve bunu sürdürmeleri dileğim.

“ÜLKEMİZİN OKUYAN BİR TOPLUMA SAHİP OLMASINI İSTİYORUZ”

Evrim Şencan Gürtunca’nın, Siyah Giyen Kadınlar kitabındaki öykülerine besteler yaptınız öncelikle buradan başlayalım. Bu fikir nasıl çıktı?
Şenelmiş: Evrim Hanımla bir imza gününde tanıştık biz, ortak noktamız Atatürk’tü. İlk sohbetimiz Atatürk üzerine oldu ve böyle devam etti. Süreç içerisinde yaptığı çalışmaları yakından görme şansım oldu. Bu başarılı çalışmaların arasında yazmış olduğu ve benim de kendisine imzalattırdığım Siyah Giyen Kadınlar kitabını Evrim Hanım’ın tavır ve tutumu vesilesiyle daha dikkatli okuma ihtiyacı duydum. Kendisiyle tanışmama vesile olan Esra van der Wiel vasıtasıyla dostluğumuz pekişti. Kitabın bana verdiği feyiz ile önce kitabın kendisine bir beste yapmıştım.  Bunu Evrim Hanım’a dinlettim; çok hoşuna gitti. Ardından, ikinci bir beste daha yaptım. Bir gün Evrim Hanım bana, “galiba bütün kitabı besteleyeceksin” dedi. Bu, benim aklımdan geçeni tetikledi ve teker teker hikayelere besteler yapmaya başladım. Her yaptığım besteyi tek tek gönderdim.

Toygar Şenelmiş

Neden Siyah Giyen Kadınların öyküleri?
Şenelmiş: Neden bu kitaba beste yaptım? Sanırım iki kızımın olması, beni biraz daha bu projeye itti. Kaldı ki günümüz koşullarında kadınlarla ilgili yaşanılan olaylar küçük kızlara yapılan haksızlıklar beni çok rahatsız ediyordu. Onların sesi olabileceğimi düşündürdü bu proje. Evrim Hanım zaten üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştı. Sıra bendeydi. Müzik ve edebiyatı birleştirme kararı aldık.

“Latife” isimli öyküye klip çektiniz? Esasında şarkının öyküsü nedir? Bu öykü sizde neler çağrıştırıyor? Neden klip için Ulucanlar Cezaevi Müzesini tercih ettiniz?
Şenelmiş: Gerçek bir hayat hikâyesi olması beni çok duygulandırmıştı. Olayın, Ulucanlar Cezaevinde geçmiş olması ayrıca bir önem arz ediyordu. Çünkü çocukluğumun geçtiği mahalle, cezaevine çok yakındı. Okuduğum ilk ve ortaokul da öyle. O dönemde oradan geçmeye korkardım. Yıllar sonra müze olmuş olması ve o müzeyi gezmiş olmam beni daha da sürece itti. Bu şarkı da bu duygu üzerinden yola çıkarak oluştu. Haliyle klibi, olayın geçtiği mekânda, Ulucanlar’da, çektik.

Albüme ve klibe çok güzel geri dönüşler olduğunu görüyorum. Size nasıl geri dönüşler sağlanıyor?

Şenelmiş: Yaptığımız iş kalplere dokunmuş olsa gerek ki aldığım bildirimler, klibin duygulanarak izlendiği yönünde oldu. Siyah giyen bir kadının başından geçen bir olayı, bir öyküden esinlenerek şarkı ve kliple anlatabiliyor olmak beni çok heyecanlandırdı. Ben şahsen kitabın okunması, okunduktan sonra klibin bir kez daha izlenmesi taraftarıyım. O zaman bambaşka bir duyguyla şarkı dinleniyor ve klip izleniyor.

Bundan sonrasını konuşacak olursak müzik hayatına nasıl devam edeceksiniz? İleriye yönelik planlarınız neler?

Şenelmiş: Müzik benim hayatımda hep var; olmazsa olmazımdır. Ama bu benim ilk yaptığım profesyonel çalışma oldu. Şimdilik dört şarkı bir şarkının ise akustik versiyonu (4+1) ile bir albüm oluştu. Diğer şarkıların da aranje edilmesi dinleyicilerle buluşması için elimizden geleni yapacağız. Bestelerimin adım adım dinleyicilerle buluşmasını sağlamak istiyorum.

Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?Şenelmiş: Biz Evrim Hanımla bu ülkenin okuyan bir topluma sahip olmasını istiyoruz. Atatürk’ün bize bıraktığı bu harika vatanı, okuyan, düşünen, dinleyen, yapan, uygulayan insanlar yetiştirerek daha ileriye, daha medeniyet seviyesi yüksek ülkeler noktasına ulaştırmak istiyoruz. Bizim yapmış olduğumuz bu çalışma çok büyük işler için atılan küçük bir adım olabilir. Hiçbir şey yapmamaktansa, bir şeyler yaptım diyebilmek, elimizden ne geliyorsa bir şeyler yapabiliyor olmak bizim için çok kıymetliydi.
Umuyoruz ki birçok kişinin sesi olur, birçok kişinin kitap okuması için bir yol açmış oluruz.