O güzel bayramların yalnızca bir kısmına şahit olabildim ömrü hayatım boyunca…Erkenden kalktığım, yeni alınan bayramlıklarımı bir heves giyinip, el öpüp harçlık topladığım zamanlara geri dönmek şimdilerde o kadar zor geliyor ki bana. Eskiden bayramlara dair anımsadığın neler vardı diye soracak olursanız her şeyden önce içimde tarif edemediğim bir heyecanın varlığından bahsedebilirim size. Sanki okula yeniden başlıyormuşçasına içime sığdıramadığım heyecanım. Yeni alınan bayramlıkları giyecek olmanın verdiği heves ve mutlulukta eklenince kalbim bayram ederdi sevinçten.. Yeni alınan bayramlıkları giymenin hevesi az şey katmadı bana bu hayatta. Misal; elindekinin kıymetini bilmeyi, küçük şeylerle mutlu olabilmeyi ama en önemlisi yetinmeyi… Şimdi bayramlar dilimde de, beynimde de buruk bir tat bırakıyor. Trafik kazalarında yitip giden canlar, kan gölüne dönen yollarda yarım kalan hayaller, bir toplu mesaja sığdırılan sözde dilekler, tadı damağında kısaca kursağında kalan tatiller, kısa zaman önce patlamalarda  yaşamını yitiren çocukların anne babaların evlat acısı, elini öpemeyecek olmanın verdiği dayanılmaz acıyla kıvranan minik bedenler… Aslında bayram yine aynı bayram ama ‘’içimizdeki ben’’ aynı değil. Sanırım çocuk yanımızın ritmi çoktan bozulmuş kalbimizde. Oysa ben; çocukluğumda kalan siyah rugan ayakkabılarımı, erkenden kalktığım sabahları, kalabalık sofraların kurulduğu anları, samimiyetin ve içten duyguların var olduğu zamanları yani huzuru özledim. ‘’Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan... Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık... Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır. Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek... Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.’’