Medya; kimilerine göre bir eğlence aracı, kimilerine göre kendini anlatabileceği bir mecra, kimilerine göre ise beyni uyuşturan bir kitle iletişim aracı. Her bireyin konuyla ilgili farklı bir bakış açısı olsa da herkesin hem fikir olduğu tek bir anlayış var: Medyanın yasama, yürütme, yargı erklerinden sonra 4. güç olarak kabul görmesi.

Bu ortak anlayışı sebebini en açık şöyle izah edebilirim herhâlde: Medya devletin tüm faaliyetlerini halk adına takip eder ve ona aktarır. Dolayısıyla halk bilgi sahibi olur ve medya aracılığı ile devlet denetlenmiş olur. Sadece bu kadar değil tabi medya gündemi belirler, insanların zihinlerini etkiler ve onlara yön verir. Medya ile ilgili bilinen temel gerçeklikler böyle iken ülkemizdeki duruma değinmek isterim.

Acaba Türkiye’de; medya bu gücünü nasıl kullanıyor?

Gerçekten temel görevlerini mi yapıyor, yoksa elindeki mecrayı bir ticari araç olarak mı görüyor?

Örneğin geçtiğimiz dönemlerde Türkiye siyasi tarihine birkaç parti daha katıldı. Onların üzerinden gidecek olursak yeni kurulan partileri destekleyenler öyle bir hava yarattılar ki sanki tek kurtuluşumuz yeni parti ve her şey mükemmel gidiyor.

Desteklemeyenler ise işi siyasi çerçeveden o kadar çok çıkardılar ki yıllardır içimizde bulunan partinin yönetimini dış güçlerin kuklası olarak göstermeye çalıştılar. Her iki taraf da gazeteci kimliklerini bir tarafa bırakıp birilerine yaranma gayretine girdi.

Birkaç tane tarafsız kuruluşun dışında hiçbiri yeni kurulan partilerin genel politikalarını, 2023 seçimlerinde nasıl bir etki yaratacaklarını, siyasi tarihimize ne katacaklarını, kurucu üyelerinin seçmen kitlesi üzerinde olumlu ve olumsuz nasıl bir etki yaratacağını konuşmadılar.

Kısacası objektif bir siyasi analiz yapmadılar ya da yapamadılar. Yani sorumluluklarını yerine getirmediler. Dolayısıyla gündemi kendi kişisel ideolojileri doğrultusunda belirlediler.

Bu üzücü durum ülkemizde kutuplaşmanın hangi boyutlarda olduğunu gösteriyor bize. Öyle ki hemen hemen her konuda yaşadığımız kutuplaşma durumu medya sektöründe de kendini gösterince, işin içinden çıkılmaz bir noktaya geldik.

Sonuç olarak medya kuruluşları böyle davranarak en büyük zararı önce kendilerine sonra da kişilerin, temel haklarından olan, haber alma özgürlüğüne verdiler. Bu zararın doğuracağı sonuçları düşünüp kendilerine ivedi bir şekilde özeleştiri yapmalarını ve gerçek amaçlarını hatırlamalarını her Türk vatandaşı gibi ben de canı gönülden istiyorum.

Editör: TE Bilisim