Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, imar mevzuatında değişiklikler yapılmasını öngören, Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ne ilişkin konuşarak, bunun yeni bir paylaşım düzeninin ayak sesleri olduğunu ifade etti. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, haftalık olağan basın toplantısında Coğrafi Bilgi Sistemleri ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifi ve imar hareketlerine yönelik müdahaleleri masaya yatırdı. Basın toplantısına Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri Nihal Evirgen, Mimarlar Odası Ankara Şube Yönetim Kurulu Üyesi Muteber Osmanpaşaoğlu katıldı. “BAZI KÜÇÜK MADDELER VE REKLAMLARLA BİRLİKTE YANILSAMA YARATILIYOR” Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, imar mevzuatında değişiklikler yapılmasını öngören, Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ne ilişkin şunları söyledi: “Bu kanun üst ölçekli planlara aykırı emsal ve nüfus artışlarına karşı çıktığını ifade ederken hemen bir alt maddede ada bazında bir emsal ve nüfus artışını verdiği için çelişkilidir.  Ayrıcalıklı hukukun sürdürebilirliğini sağlayabilecek bir kanun teklifidir.  Kanun değişikliği ‘Plan kesinleştikten sonra 5 yıl sonra dava açamazsınız’ diyor. Bu mülkiyet hakkının gaspıdır. Burada bazı küçük maddeler ve reklamlarla birlikte yanılsama yaratılıyor. Burada aslında yeni bir paylaşım ve bölüşüm düzeninin ayak sesleri var. Bu kanun taslağının yasalaşması durumunda yargıya taşınması kaçınılmazdır.” dedi. Candan, “ Yerel yönetim seçimlerinin ardından iktidarın yerel yönetim kanununun değiştirilmesi konusunda çalışmalar yaptığını biliyoruz.  İmar düzeni, yapı düzeni, toprak düzeni  üzerinden iktidar 17,18 yıllık bütün bunlarla ilgili çok sayıda kanun değişikliği yapmıştır. Bu kanun teklifi el değiştiren yerel yönetimlerle ilgili yeni bir kentsel rantın paylaşımı ve bu kentsel rantın nasıl ve kimler tarafından yöneticiliğinin ifade eden yeni bir düzeni ortaya çıkartıyor” dedi. Candan, şunları kaydetti: “İmar kanunu değişikliği, imar, yapı denetim, kıyı ve iskan kanunlarını da ilgilendiriyor. Bu kanun teklifi birçok kanunu da kesiyor. Cumhurbaşkanlığı’nın 49 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamesi, 775 sayılı gecekondu kanunu, 3414 sayılı gecekondu kanunu hakkındaki yapılan değişiklikler, 1164 sayılı arsa üretimi değerlendirmesi hakkındaki kanun ve hatta 2886 sayılı devlet ihale kanununa kadar giden çok fazla kanunu kesen maddeler var. Özellikle 775 sayılı gecekondu kanunu üzerinde bazı alanların TOKİ’ye devredilmesi, TOKİ ve Çevre Şehircilik Bakanlığı üzerinden bütün satır aralarında ve ipuçlarında yerel yönetimleri kontrol eden bir süreç organize ettiklerini görüyoruz. Muhtemelen bunun arkasından gelecek yerel yönetim kanunu ile birlikte bu daha da netleşecek ve açılacak. Özellikle kamu arazileri üzerindeki gerçek ve tüzel kişilerin işgal ettiği haksız işgal tazminatı dediğimiz ecri misilin Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün eliyle toplanarak, yüzde 50’sinin genel bütçeye yüzde 50’sinin de TOKİ’ye verilmesinin altını çizmek gerekiyor.” “KAMU YARARINA AYKIRI OLAN PROJELERİ YARGIYA TAŞIYORUZ” Candan, sözlerine şöyle devam etti: “Mimarlar Odası olarak mimari projelere,  toplumsal denetim ve proje denetimleri yapıyoruz. Kamu yararına aykırı olanları yargıya taşıyoruz. Denetim sırasında yakaladığımız projelerde ruhsatın dayanağı olan planın iptalini istiyoruz. Şimdi 10 yıl önce bir plan değişikliği yapılmıştır, 10 yıl sonra ruhsat aşamasında, ruhsatın hukuka aykırı olduğunu düşündüğümüzde biz dayanağı olan plana da dava açıyoruz. Ama kesinleştikten sonra 5 yıl süre koyması hukuksuzdur.  Bu planlama ilkeleri açısından kabul edilemezdir. Bu konuda mülkiyet sahiplerinin bildirilmesi zorunlu olmalı. İkincisi de bütün projelerin mesleki ve toplumsal denetimi için ruhsat aşamasından önce Mimarlar Odası’na onaya gelmesi gerekiyor.” “BU AYRICALIĞIN KABUL EDİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL” “Yüksek yoğunluklu yapılaşmaya parsel düzeyinde izin verilemez deniliyor. Parsel düzeyinde kat ve nüfus artırımı yapan plan değişikliğine izin verilemez. Yükseklik serbest dediğimiz noktaları kaldırıyor. Bu iyi bir şey diyelim. Bugüne kadar yapılanlara cezasızlık süreci mi işletilecek? Bunu siz yaptınız, kentlere ihanetinizi itiraf ettiniz. Şimdi bütün bunları kazanılmış hak gibi değerlendirip bir cezasızlık süreci sağlamak olmaz. Parsel düzeyinde nüfusu ve katı arttıracak plan değişikliği yapılamaz deyip hemen altında ada bazında bir değer artışı yapılabilir diyorsunuz. Parsel bazındaki plan değişikliğine izin vermiyorsunuz ada bazında maliklerin tamamının talebiyle bir plan değişikliği öngörürüm diyor, yani değer artışı veririm ve bu değer artışından gelen geliri paylaştırırım diyor. Burada çok büyük bir çelişki var” diyen Candan, şunları söyledi: “Pazarlık ve tartışmalar sürecini parsel bazından alıyor ada bazında daha büyük ölçeğe getiriyor. Örneğin parsel bazında TOGO kulelerine emsal artışı verdi, bunu yapmayacak ama o adadaki bütün mülkiyet sahipleri toplanıp gittiğinde bir emsal artışı verecek.  Para toplamak için nüfus planlama süreçleri bu kadar karmaşık hale getirilemez. Üst ölçekli planlar kentin anayasasıdır, maliklerin talebiyle adada değer artışı veririm olmaz.  Rantın ölçeğini parselden alıp adaya veren bir yaklaşımda, tek tek değil öbek öbek yükselen bir silüet görmeye başlayacağız.  İmar mevzuatına aykırı yapılan yapıların yıktırılması sürecinde bakanlık yetki alıyor. Aslında bir taraftan Büyükşehir Belediyelerini de kontrol altında tutuyor. Sen yıkmazsan ben yıkarım ama senden de bunu kat ve kat parasıyla alırım diyor. Madde 15’te plan değişikliklerinde ve plan ana kararlarında sürekliliğinin sağlanması için plan değişikliklerinde sosyal teknik altyapı ve etki değerlendirmesi raporu istiyor. Burada büyük bir eksiklik var. Plan değişikliklerinde ekolojik etki değerlendirme raporunun da istenmesi gerekiyor.  Tarım arazilerinin, orman alanlarının ve meraların planlama süreçlerine dahil edildiği yapılaşmaya açıldığı bir süreçte hangi plan olursa olsun ekolojik etki değerlendirme raporunun istenmesi gerekiyor. Ahlat mevzusunun buraya monte edilmiş olması iktidarın genel olarak hukukun verdiği kararlara ilişkin biz kendi kafamıza göre bu kanun ne olursa olsun,  kendi istediklerimizi yaparız anlamına geliyor. Kıyı Kanununa aykırı bir şekilde millet bahçelerini bu sürecin bir parçası yaparak, millet bahçelerini bir rant aracı olarak gördüklerini ifade etmiştik. Millet bahçelerine yönelikte bu ayrıcalığın kabul edilmesi mümkün değil.” (Oktay BİNGÖL)

Editör: TE Bilisim