- yüzyılın başlarında 2020 yılına girdiğimiz şu günlerde kadının sosyal ve siyasal yaşamdaki yerinin eski Türk toplumu ile örtüşmediğini görüyoruz. Kadına layık olduğu önemi veren eski toplum değerlerimize yeniden kavuşmanın günümüz yaşam koşullarında mümkün olabilmesi için öncelikle “Kadının toplumsal yaşamda var oluşu ve kadın emeğinin güncel durumu nedir?” sorusunu cevaplamak gerekiyor.
Bugün millî ve manevî kimliğimizin içinde bulunduğu buhranları, travmatik kimlik bozukluğunun kökünde yatan sebepleri araştırırsak, kadının toplumdaki yerini, sosyal, siyasi ve çalışma alanındaki önemini kavrayabiliriz. Öncellikle zihnimizde Tanzimat’tan beri var olan ithal düşüncelerin dayattığı normları ve batının bize bakış açısını bir kenara koymak gerekir. Binlerce yıllık kadim bir maziye sahip olan Türk milletinin kadına bakışının seyrine kulak verip, millî hafıza kaybımızı iyileştirme gayretinde olursak, çözüm bulmak mümkün olacaktır zannederim.
Tarihte hüküm sürmüş Türk menşeli devletlerin, fermanlara “Sultanın ve Hatun’un Emri ile” ibaresini koyduğunu İbn-i Batuta’dan nakille biliyoruz. Yine aynı şekilde gelen yabancı konukları Sultan ve Hatun’un beraber karşıladıklarını, verilen ziyafetlere eşlik ettiklerini, seyyahların ve gelen elçi heyetlerinin beyanlarından ve yazılı kaynaklardan öğreniyoruz. Türk Hakanlarının eşlerinin yani Hatun Sultanların birçok defa, Sultan tarafından gerek Halifeye gerekse başka sultan ve beylerin huzuruna devletini temsil etmek üzere elçilik vasfıyla gönderildiği vak’anüvislerin yazdığı tarih sayfalarında kayıtlıdır.
Türk yurdu hâline gelen Anadolu topraklarında yaşayan halk kadınlara hürmeti ve saygıyı Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde gördüler. Türk cihan hâkimiyeti mefkûresine sıkı sıkı bağlı olan kadınlar, erkek askerler kadar savaşma yeteneğine sahipti. XV. yüzyılda Türkiye’yi ziyaret eden Fransız elçisi Broquere Türkmen kadınların, erkeklerden kaçmadığını ancak çok iffetli olduklarını anlatırken, Güneydeki Dulkadiroğullarına bağlı 30.000 kadın süvari bulunduğunu ifade etmektedir. Sözü geçen bu kadın süvariler dünyanın ilk kadın teşkilâtını kuran Bâcıyân-ı Rum taifesidir. Fatma Bacı liderliğinde kurulan bu teşkilât ülkenin her yerine yayılmış, Moğollara karşı mücadele etmiş ve şehitler vermiştir. Onlar alperen ruhlu, fütüvvet ehli hatunlar olarak tarihe geçmişlerdir.
Göçebe yaşam süren Türk boylarındaki kadınların zamanla, geçmişte bizzat içine dahil oldukları iktidar savaşlarından ve siyaset alanından yavaş yavaş çekildiği görülmektedir. Bunun sebebi, göçebe Türkmen gruplarının 1300 yıllarından sonra, yerleşik hayata geçmeleri ve şehir hayatına uyum sağlamalarıdır.
Osmanlı bünyesinde yaşayan Rum, Arap, Ermeni ve Acem milletlerine mensup unsurların sadece örf ve âdetlerinin Türk örflerine karışması da kadınlarımızın evlerine çekilmesinde etkili olmuştur. Kadına şiddetin olmadığı, kadına değer verildiği ve kadın emeğinin sömürülmediği günlerden bugüne nasıl geldiğimizi sorguladığımızda bazı problemlerle karşılaşıyoruz.
Yorumlar