İstanbul Sözleşmesi, “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”dir. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa Sözleşmesi olma niteliğini taşıyor. Sözleşme, bugüne kadar Türkiye dahil 34 ülke tarafından onaylandı. Türkiye, Sözleşme’yi imzaya açıldığı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalamış, 14 Mart 2012 tarihinde ise onaylamış, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece Türkiye sözleşmeyi onaylayan ilk ülke olmuştur. İstanbul Sözleşmesi’nde, sözleşmeyi parlamentolarından geçirmiş hükümetlerin kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin her türüyle mücadele etmek için bir dizi kapsamlı tedbir alması istenmekte, şiddet eylemlerinin önlenmesi, mağdurlara yardım edilmesi ve faillerin adalet önüne çıkartılması amaçlanmaktadır. Sözleşme’de, kadınların, kadın oldukları için (zorunlu kürtaj, kadın sünneti, vb.) maruz kaldıkları veya erkeklere kıyasla daha fazla maruz kaldıkları türden (cinsel taciz ve ırza geçme, ısrarlı takip, cinsel taciz, aile içi şiddet, zorla evlendirme, zorla kısırlaştırma) şiddet türleri konu edilmektedir. Erkekler de, daha az sayıda olmak ve sıklıkla da daha hafif şiddet türlerine maruz kalmaktadırlar. Sözleşmede bu gerçek kabul edilerek, Sözleşmeye taraf olan devletler sözleşme hükümlerini erkekler, çocuklar ve yaşlılar dâhil olmak üzere, aile içi şiddetin tüm mağdurlarına uygulamaya teşvik edilmektedir. Devletler Sözleşmeyi söz konusu aile içi şiddet mağdurlarına uygulayıp uygulamayacaklarına karar verebilirler. Ülkemizde karı-koca anlaşmazlıklar, pek çok evlilik problemlerinin çözümü, evlilikleri onarmak yönündeki çalışmalar Ülkemizde aile içi huzurun tesisi ve anlaşmazlıkların çözümü noktasında evlilik öncesi, esnası ve sonrasında ücretsiz olarak Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından pek çok eğitim verilmektedir. Bunlardan başlıcaları şunlardır: * Ücretsiz bir şekilde evlilik çağına gelmiş ve aile kurmak için bir araya gelen çiftlerin, evlilik hayatına hazırlanmaları ve evliliğe iyi bir başlangıç yapabilmeleri amacıyla “Evlilik Öncesi Eğitim Programı”; Aile bireylerinin karşılaştıkları sorunları en aza indirilebilmeleri ve sorunların aile odağında çözülmesine yönelik olarak Aile Eğitim Programı (AEP) sunulmaktadır. * Ailelere ‘aile ve boşanma süreci danışmalığı hizmeti’ adı altında, boşanma öncesi ve esnasında; aile içi iletişim becerilerini kazandırmak, çatışmaların yapıcı bir şekilde çözülmesi ve aile içi destek, psikiyatrik rahatsızlığı olduğu düşünülen bireylerin sağlık tedavilerinin yaptırılması için sağlık kuruluşlarına yönlendirmek, aile içi iletişim sorunları nedeniyle boşanma noktasına gelen ailelerin aile ilişkilerinin yeniden yapılandırılması sürecinde aynı zamanda çocuklarıyla ilgili yaşadıkları sorunların çözümü yönünde danışmanlık yapmak gibi hizmetler; Boşanma sonrası ise; tek ebeveynliğin getirdiği sorunlar ve çocuklarla ilişkilerinin düzenlenmesi konusunda çocuk odaklı danışmanlık yapılmaktadır. * Bunlara ek olarak kişinin toplumda yeni konumuyla yer alması, yeni konuta ve yaşama uyum sağlayabilme, maddi sorunlar ile başa çıkabilme konularında danışmanlık hizmeti verilmektedir. İstanbul Sözleşmesinde yer alan “Toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı ne yazık ki yanlış anlaşılmalara sebep olmuştur. Bu kavram, cinsiyet rollerine savaş açan, kadını erkekleştirme, erkeği kadınlaştırma politikalarına imkân tanıdığı iddia edilmektedir. “Toplumsal Cinsiyet” denilince eşcinsellik ya da cinsiyetsizleştirme anlaşılmamalıdır. Toplumsal cinsiyet kavramı; kadın ve erkeğe, toplumların yüklediği rol ve görevleri ifade eder. “Toplumsal cinsiyet eşitliği” ise kadın ve erkeğe eşit fırsat verilmesi anlamına gelir. Bilindiği üzere ülkemizde ve tüm dünyada, kadına ve erkeğe yüklenen rol ve görevlerin dağılımı her zaman adil ve insan onuruna yakışır olmamaktadır. Söz konusu rollerin kadın veya erkek açısından mağduriyet oluşturduğu anda “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı gündeme gelmekte ve adaletin sağlanması söz konusu olmakta, fırsat eşitliği önem kazanmaktadır. Batı merkezli medya tarafından kamuoyuna yanıltıcı bilgi verilerek, Sözleşme’nin kadına yönelik şiddeti önleyecek bir rolü olduğu havası yaratılmaktadır. Batı medyasının algılarına teslim olmayıp kamuoyunu aydınlatmalı, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda toplumu bilinçlendirmeli, bu konuda seferberlik başlatmalıyız. Kadını ve erkeği ile dini, kültürel, toplumsal değerlerimizin çerçevesinde birleşmeli, “kadına yönelik her türlü şiddet, haksızlık, ayrımcılık, eşitsizlik ve aşağılamadan kurtarma kararlılığı ile çalışmalıyız. Kadınlarımızın sorunlarını dışardan dayatılan, toplumsal değerlerimize, gelenek ve törelerimize yabancı sözleşmelerle değil, sosyal, toplumsal ve kültürel değerlerimize uygun politikalarla çözmeliyiz. Böylece kadınlarımızı aşağılanmaktan, acılardan ve erkeklerimizi de utanç içinde yaşamaktan kurtarmalıyız. İstanbul Sözleşmesi, Ankara’da imzalandığı ve Türkiye dışında hazırlandığı halde neden “İstanbul Sözleşmesi” adı verilmiştir? Türkiye’nin Avrupa Konseyi dönem başkanlığında, 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açıldığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılmaktadır. Birçok Avrupa ülkesinin çekinceli imza attığı ve onaylamadığı bu sözleşmeyle aile kavramı hedef alınmakta, eşcinsellik idealleştirilmektedir. AK Parti, bir süredir tartışılan ve İstanbul Sözleşmesi olarak anılan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ne dair çekilme kararını büyük ölçüde verdi. Öte yandan Sözleşme’nin imzalandığı tarihten beri gündeme gelen ‘sözleşme kaynaklı tehdit’ olarak nitelendirilen ‘aile yapısının zarar görmesi’, ‘eşcinselliğin özendirilmesi’, ‘boşanmaların artması’nı tek başına Sözleşme’nin sağlayıp sağlamadığı tartışmaları, ülkemiz Sözleşme’den çekilse bile devam edecek gündemde kalacak. AK Parti yetkililerinin Sözleşme’nin imzalanması sırasında “zamanında yeterince, derinlemesine tartışmadıkları” yönünde ifadeleri basına yansıyor. Görünen o ki 6 yıl önce imzalanan bu Sözleşme’den çekilme konusuna iktidar partisi kararlı. Ağustos ayı içinde AK Parti MYK’da İstanbul Sözleşmesine dair son dönemde yaşanan tartışmalar ve farklı bakış açıları bir kez daha ele alınacak. “İstanbul Sözleşmesi ve 6284 kanunu kadına üstünlük sağlayan, cinsiyetçi ve ayrımcı özellikler barındırıyor mu?” sorusu yaygın sorular sorulardan biri. Sözleime kadınlara yönelik ayrımcı özellik taşımasa da toplumda ayrımcılığı ve ikiliği yaratabilmektedir. Çağdaş olan olmayan, muhafazakâr olan olamayan, ilerici olan ve olmayan ayrımlarının altında algı operasyonlarını gündeme getirmektedir. Ülkemiz için en hayırlı kararın verilmesini, sorunlarımızın dış algılarla değil kendi koşullarımızla çözülmesini diliyoruz.