Her yıl 5 Mayıs gecesi kutlanan Hıdırellez, baharın gelişini simgelerken aynı zamanda dileklerin ve duaların göğe yükseldiği, bereketin çağrıldığı mistik bir gündür. En bilinen geleneklerinden biri ise dileklerin bir kâğıda yazılıp gül ağacının dalına asılması ya da gül dibine gömülmesidir. Ancak çoğu kişi bu geleneğin neden gül ağacıyla bağlantılı olduğunu bilmez.

Gül ağacı, İslam öncesi Türk inançlarında ve eski Mezopotamya ritüellerinde "kutsal kapı" anlamı taşırdı. Orta Asya’daki Şamanik geleneklerde, doğayla iletişime geçmenin bir yolu olarak bazı ağaçların ruhlarla buluşma noktası olduğuna inanılırdı. Gül, bu ağaçlar arasında en özel olanıydı çünkü dikenleriyle kötülüğü dışarıda tutar, güzel kokusuyla iyiliği çağırırdı.

İnanca göre Hızır ve İlyas’ın buluştuğu bu özel gecede, ruhani âlemin kapıları aralanır ve dilekler bu geçitler aracılığıyla evrenin “dilek alanına” ulaşır. Gül ağacı bu kapının sembolüdür. Kâğıda yazılı dileklerin ya da çizilen ev-para-araba gibi simgelerin gül dibine konması, dileğin kutsal kanal aracılığıyla göğe iletilmesi anlamını taşır.

Ayrıca gül, İslam mistisizminde Hz. Muhammed’in sembolü olarak kabul edildiğinden, dileklerin bu ağaca bırakılması aynı zamanda bir tür manevi aracılık da içerir. Batı Anadolu’da bazı köylerde hâlâ “gül ağacına dilek bırakmak, semaya mektup göndermektir” şeklinde halk arasında deyimler dolaşır.

Bu köklü gelenek sadece bir folklor öğesi değil, aynı zamanda doğa ile insan arasındaki kadim iletişimin bir yansımasıdır. Her ne kadar modern dünyada sembolik bir etkinlik olarak görülse de, altında binlerce yıllık bir inanç sisteminin izleri yatmaktadır.



