Kış ayı bitmek üzere, ilkbaharsa kendini gösterdi nerdeyse. Cemreler düştü, bundan sonrası ise yazı beklemek. Kışı bitirmek üzereyiz ama doğru düzgün kış mevsimini yaşayamadık bile. Hatta Ankara’da kış mevsimi yeni yeni yüzünü gösteriyor desek abartmamış oluruz.
Arada bir soğuyan hava, anında yerini ılık esintilere bırakıyor. Üstelik soğuk havasıyla meşhur Ankara’da bile kışa tam rastlayamadık. Kışın zorlu şartlarını ülkemizin sadece Doğu bölgelerinde hissettiğimiz 2020-2021 kışının gidişatı, bizlere iklimsel değişimlerin sonucunu gösteriyor aslında. Yıllardır, özellikle çevreciler tarafından sıkça dile getirilen, küresel ısınma probleminin yansımalarını hissediyoruz şu anda. Evet, bu durum sadece bir yansıma.
Yansıma diyorum çünkü uzmanların ‘’önlem alınmazsa, ortaya çıkacak sonuç bir felaket olacak’’ açıklaması bize meselenin ne kadar ciddi boyutlarda olduğunu gösteriyor. Tüm dünyada yaşanmaya başlayan bu yansımalar, maalesef ki en çok bizim gibi ülkeleri etkiliyor. Nedeni ise, üç tarafımızın denizlerle çevrili olması ve iklimin çeşitli olması. Bundan dolayı ülke olarak meseleyi ciddiye alıp kendi topraklarımızda bu sıkıntıyı en aza indirecek tedbirler almalıyız. Aksi takdirde, bilim insanlarının açıkladığı, küresel ısınmanın Türkiye üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler kaçınılmaz olacak. Bu açıklamalardan dikkatimi çeken başlıklarını sizlerle paylaşmak isterim.
‘’Türkiye 100 yıl içinde Kuzey Afrika’ya dönecek! 2030’da Türkiye’nin büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek, sıcaklıklar 2-3 derece artacak. Deniz seviyesinin 2030’da 30 santimetre, 2050-2100 arasında ise 50 santimetrenin üzerinde yükselmesi bekleniyor. Denizlerin yükselmesinden elbette öncelikle kıyı kesimleri etkilenecek. Özellikle Sadullah Paşa ve Amcazade Hüseyin Paşa yalısı gibi bazı yalılar sular altında kalacak. Yalnızca tarihsel kayıplar söz konusu değil, deniz seviyesinde yükselmelerle bazı kıyı şeridi ve deltalardaki tarım alanları, plajlar ve yat limanları belki de kullanılamaz hale gelecek.”
Şahsen ben okudukça gözlerim fal taşı gibi açıldı. Eminim sizler de aynı endişe içerisinde okuyacaksınız bu bilgileri. Özellikle büyük kentlerin beton yığınına döndüğü, hava kirliliğine sebep olan yakıt türlerinin şehir merkezlerinde ısrarla kullanılması, kıyı bölgelerimizdeki cenneti andıran yeşil alanların imara açılması ve geleceğe yönelik konuyla ilgili hiçbir çalışmanın yapılmaması, ülkemiz için hayati önem taşıyan bu meseleye olan bakış açısını gösteriyor.
Bu bakış açısını ivedilikle değiştirmemiz lazım. Bunun için öncelikle halk olarak bizlerin bilinçlenmesi lazım. Bu bilincin oluşabilmesi için de konuyla ilgili uzmanların ve akademisyenlerin, ellerini taşın altına koyup, kamuoyunu bilgilendirme çalışmaları yapmalılar. Çünkü vatandaş da oluşacak bu bilinç, siyasileri de bu konunun merkezine çekecektir. Öyle çekecektir ki, seçim kampanyalarında Küresel ısınmaya yönelik tedbirler adı altında başlıklar oluşturacaklardır. Uzun vadeli planlar üreterek çözüm yollarını bulmaya çalışacaklardır. Hali hazırdaki eylemlere bakınca tüm siyasiler, durumdan bir haber gibi davranıyorlar. Belki bu şekilde, meselenin ne kadar ciddi boyutlarda olduğunu kavrayacaklardır.
Bu nedenlerden dolayı, her bölgesi, her mevsimi ayrı güzel olan ülkemizin doğal varlığını korumak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin temel görevidir. Çünkü doğal varlığımızı kaybetmemiz farklı kayıplar da doğurabilir. "Eyvah!" dememek için bunu asla unutmamalıyız.

Editör: TE Bilisim