“-Otobüslerde neden yolcuların hem oturabilmesi hem de ayakta gidebilmesi için bölümler var? Bu haksızlık değil mi? Herkes gideceği yere varmak için aynı ücreti ödüyor ancak otobüse önce binen oturuyor, gerisi ayakta kalıyor. Herkes ayakta olmalı, böylece kimseye haksızlık edilmemiş olur. Hem bu sayede otobüsler daha fazla yolcu taşıyabilir. +Hayır, ben otobüse ilk duraktan biniyorum. Dolayısıyla kendime istediğim koltukta oturacak yer bulabiliyorum. Bana göre otobüste ayakta yolcu alınmamalı, boşluk olan yerlere koltuk konmalı. Bu durumda otobüsü daha az yolcu taşıyabilir, seferler çoğalabilir. Hem çevreye hem ekonomiye zararı olmuş bana ne! Trafiğin sıkışması da beni ilgilendirmiyor. Hem herkes oturduğuna göre eşitlik sağlanmış demektir!” diye konuştu iki kişi. Bir gün yolları farklı yerlerde kesişseydi, koltukta oturan ayakta durmak zorunda kalsaydı, ayakta dursaydı tam tersi fikirleri savunacaklardı. İşte bu yüzden otobüslerde hem oturacak hem de ayakta duracak yerler mevcut! Konumuz otobüsteki yer kavgası hiç değil, hayatın gerçeklerinin en yalın anlatımı sadece… Herkes bulunduğu konum eğer olumluysa o durumu savunuyor. Ancak gerçek yarara kişisel çıkarları düşünmek yerine toplumun genelinin faydasını düşünerek varabiliriz. O otobüse zaruri sebeplerden dolayı oturmak zorunda olan yolcular da biniyor, ayakta yolculuk edebilecek sağlıkta kişiler de biniyor… Nefes aldığımız her dakika bu durumu somut örnekleri ile görebiliriz. Eşitlik her zaman adaleti getirmez. Siz bir balıkla bir deve kuşuna yüzme yarışı yaptıramazsınız. Eğer yaptırırsanız bu adaletsizlik olur. Eşit şartlarda yarışıyor olabilirler ancak kazananın kim olacağı yarışma öncesinden herkes tarafından biliniyor… Geçtiğimiz günlerde Liselere Giriş Sınavı oldu. Yine binlerce öğrenci ter döktü, uyuyamadı, ailelerinin özel derslere verdiği paraların hakkını vermek istedi, “keşke daha çok çalışsaydım” dedi, dualar okudu, Allah’tan zihin açıklığı istedi. Kimi uzay meraklı, kimi dine, kimiyse edebiyata… Ama başarılı olmaları için basmakalıp soruları aşmak zorundalar. Türkiye’deki eğitim sisteminin çıkmazı bu. Aynı öğrencilerin bir türlü İngilizce öğrenememesi gibi… Ortaokulda beginnerdan başlıyor. Tam elemantary ve pre-intermediate seviyesine geçiyor ki liseye başlıyor. Lisede haydi baştan beginnerdan başlıyor. Tam elemantary ve pre-intermediate seviyesine gelirken haydi üniversite başlıyor. Üniversitede de şaşılmayacağı gibi beginnerdan başlıyor. Türkiye’deki öğrenciler bu sebeple uzun yıllar İngilizce eğitimi görmesine karşın pre-intermediatein ötesine geçemiyor. Geçenler de kendi çabalarıyla bir şeyler öğreniyorlar. Bumerang gibi yine başta söylediğim noktaya dönüyoruz. Bilen de bilmeyen de her zaman (eşitlik olsun diye!) beginnerdan başlıyor, kimse bir arpa boyu ilerleyemiyor.