Yaşadığımız yüzyıl hayatın her noktasından değişimin, dönüşümün baş döndürücü sürecine bazen anlayarak bazen sadece şaşırarak bakıyorum. Teknolojik gelişmeler eskiye ait ne varsa hepsini etkiliyor; kimini sarsıyor, kimini kökten yok ediyor. 

İkili ilişkilerden tutun, aile içi ilişkilere kadar hepsinde köklü değişikliklere tanık oluyorum. Eskiden iletişimde kullandığımız mektup, bayram ya da yılbaşı tebriği artık yerini dijital mesajlara bıraktı. Kopyalanmış mesajlar aynı anda yüzlerce, binlerce kişiye saniyeler içerisinde ulaşıyor. Teknolojideki bu hızlı gelişim hayatımızı çok kolaylaştırdı ama bu kolaylığa biraz şüpheyle bakmak gerekir. Bilimsel gelişmeler her alanda olduğu gibi eğitim alanında da yoğun bir şekilde kullanılıyor ve kullanılmaya devam edilecek. Bunun sınırı ne olur şimdiden öngörüde bulunmak çok zor. Kamu ve özel okullarda öğrenmeyi kolaylaştıracak görsel olarak öğrenci ve öğretmenin bilgiye erişimine sayısız kanal açarken, aynı zamanda sınıf içi tartışmaların da fitilini yine teknoloji ateşlemektedir. 

Kentleşmeyle beraber aile yapımız değişti. Eskiden olan geleneksel Türk aile yapısı dizilerde ve filmlerde kaldı. Anne, baba ve çocuktan oluşan yeni ailede iletişim en önemli sorun durumuna geldi. Denebilir ki iletişimde altın çağını yaşayan dünyamızdan bu bir çelişki değil mi? Hayır değil. Dilim döndüğünce izah edeyim. Dünyada ve ülkemizde teknolojik imkanlar, iletişim araçları gelişirken bireyler yalnızlaşmaktadır. Okullarda sınıf içi kavganın nedeni çocukların telefonda oynamaları ve sosyal ağlarda boşa zaman geçirmeleridir. Evlerde de aynı durum söz konusu, iş yerinden yorgun argın gelen anne ve babalar çocuklarıyla akşam yemeğinde bir araya gelebiliyorlarsa şanslılar çünkü çocukların çoğu artık odalarından çıkmıyor. 

Aile içi iletişimde evet ve hayır en çok kullanılan kelimelerdir. Onun dışında diyalog yok. Çocuk, odasında büyük paralar ödeyerek, derslerine yardımcı olsun diye aldığımız ve sınırsız internetlerle taçlandırdığımız, bilgisayar karşısında sabahlayan, gözler kan çanağına dönmüş, eklem ağrıları, duruş bozuklukları, ölü balık gibi boşluğa bakmaları saymıyorum bile. Sözüm ona bir de ders yapacak diye ödev ve ders paketlerine de aileler avuçla para ödüyor. Bütün bunlarla kendilerine huzursuzluk çocuklarına da hastalık aldıklarının farkında değiller. 

Teknolojiyi yaratanın insan olduğunu unuttuk, adeta teknolojinin yarattığı yeni nesillere dönüştük. Tarlalarda ki köleliğin izlerini hala bedenlerimizde taşırken fabrika köleliklerine alışamamışken teknolojinin köleliğine ben hazır değilim! Hazır olanlar önden buyursunlar. Yöneticilerimizi ve ailelerimizi bu konuda daha duyarlı olmaya çağırıyor ve son olarak diyorum ki eğitim yüz yüze, öğrenci ile öğretmen bir arada olunca güzel. Haftaya görüşmek üzere esen kalın…

Editör: TE Bilisim