Birçok din ve kültürde varlığını sürdüren tespih, bizim kültürümüzde de önemli bir yere sahiptir. Hem dini hem de aksesuar boyutu olan tespihçiliğin bir dede mesleği olduğunu belirten tespih imalatçısı Mustafa Bülbül, yaklaşık üç kuşaktır bu sanat ile ilgilendiklerini söyledi. Bülbül, “Plastik tespihler çekildiğinde eli ağrıtır, çekilen tespihin kaliteli olması gerekir. Kaliteli tespih sadece görüntü ile değil, çekildiği zaman da kendini belli eder” dedi. 

Günümüzde tespih edinmenin yollarından biri, tespih mağazalarıdır. Bunun dışında bir de seyyar tespih satıcısı, ya da tespih çerçisi diyebileceğimiz gezgin tespih satıcıları var ki; bunların sayıları günden güne azalmaktadır. Son dönemlerde birçok kişinin vazgeçilmezi olan ve stresi azaltmanın da kaynağı olarak kullanılan tespih, dizilerde de yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Ankara Kalesi içinde tespih imalatı ile uğraşan Bülbül, kültürümüzde önemli yeri olan bu sanatın bilinmeyen birçok noktasını gazetemize anlattı.

Tespih sanatının püf noktasının el işçiliği olduğunu söyleyen Bülbül, “Bu meslek bizim dede mesleğimizdir. Oltu taşını annemin dedesi Ahmet Cengiz çıkarıp, imalat eden ünlü ustalardan birisidir. Bizde dedemizin mesleğini kuşaktan kuşağa aktarmaya devam ediyoruz. Bu sanatta el işçiliği ve malzeme çok önemlidir. Biz dededen bu işi devam ettiriyoruz ve ettirmekten keyif alıyoruz” ifadelerini kullandı.

300 YILLIK BİR BİRİKİMİN ÜRÜNÜ

Birçok malzemeden tespih yaptıklarını söyleyen Bülbül, “Oltu taşıyla başladığımız tespih sanatına diğer taşlar, hayvan kemik ve boynuzlarından yaptığımız tespihlerle kendimi daha da geliştirdim. Fil dişi, kaplumbağa kabuğu, mors dişi, su aygırı dişi, balina dişi bu tür malzemelerden tespih yapmaktayız. Ayrıca Brezilya tarafından çıkan kuka ağacı, abanoz ağacı, kana ağacı, pelesek ağacı gibi ağaçlardan da teşbih imalat etmekteyiz. Bunların dışında Osmanlı Kehribarını Osmanlıdan kalan zar, kül tablası, tornavida sapı, kalemlik gibi kehribardan yapılma eşyalardan tespihe dönüştürüyoruz. Pahalı olması ve insanların kaybederim korkusuyla çok istese de almadığı Osmanlı Kehribarına alternatif olarak fiyatı daha uygun olan ‘Damla Kehribarı’ çamların altında yetişir veya denizin içinde organik olarak 300 yıllık bir birikimin ürünü olarak da bulunabilir. Bu malzemeden kokusunun çok ferah olması, sağlığa faydalı birçok özelliği olması nedeniyle de damla kehribarından da tespih yapmaktayız” diye konuştu. 

“SANATIN İNCELİKLERİ”

Tespih sanatının inceliklerine değinen Bülbül, “Bu sanatın püf noktası el işçiliğidir. Ölçülü ve malzemeleri kaliteli bir şekilde işlenmesi gerekiyor. Çivi, tepelik, kilit, imame, tane, durak bunlar tertemiz olmalı. Taneler 0,50’lik matkapla delinir, imame 9,5- 10 arası delikle delinir. Taslaktan sonra bıçakla gayet yavaş bir şekilde soyulur. Soyulduktan sonra ölçülerek şekil verilir sonra zımparalanır. En son cila işlemiyle tespih tamamlanır” şeklinde konuştu. 

“KALİTELİ TESPİH İŞÇİLİK VE MALZEMEDEN ANLAŞILIR”

Kaliteli tespihin hem malzemeden hem de çekiminden anlaşıldığına vurgu yapan Bülbül, “Malzemeden malzemeye fark eder. Malzemenin kalitesi kendisini gösterir. Sadece görüntü anlamında değil çekiminde de kalitesi belli olur. Plastik veya kehribar olmadığı halde kimyasal şekillerde üretilen tespihler çekerken eli ağrıtır, batar farklı farklı sorunlar çıkartırken, el işçiliğiyle yapılan kehribar ise elinize aldığınızda kayar ve yumuşak bir his verir” dedi. Zarlardan tespih yapımı hakkında da kısaca bilgi veren Bülbül, “Almanya’da kullanılan kehribar zarlar vardır. Çoğunluğu Osmanlı zamanında yapılmış bu zarlardan ince işçilikle kaliteli tespihler üretilebilir. Bu zarlar genellikle 60-70 gram olur, bunun kesimi çok ince bir işçilik gerektirmekte. Kıl testeresi ile keserek her bir bakladan 24 tane zar bulunmakta” açıklamasında bulundu. 

"KUKA, ELDEKİ BAKTERİLERİ TEMİZLİYOR"

En çok rağbet gören tespihlerden bir tanesinin kuka olduğunu ve kuka ağacından yapılan bu tespihin eldeki bakterileri yok ettiğine dikkat çeken Bülbül, “Kuka tespihi, ham maddesi Hindistan cevizi gibi yabani bir çekirdektir. Osmanlı zamanında hekimlerin kullanmış olduğu bir tespihtir. Bu tespihin özelliği ise ilk alındığında açık bir renktedir. Kullanıldıkça koyu kahverengi haline gelir. Eldeki bakteri ve eldeki terlemeyi yok eder. Osmanlı zamanında sarayın bazı bölümlerine bu tespih olmadan kimseyi almazlarmış. İlla ellerinde bu tespihin olması lazımmış. Bu tespih en çok rağbet gören tespihlerimizdendir. Tam bir stres tespihidir. Çok sağlam bir tespihtir” dedi. 

"TESPİH ELDE SALLAMAK İÇİN KULLANILAN BİR MALZEME DEĞİLDİR"

"Tespih elde sallamak için kullanılan bir malzeme değildir" diyen Bülbül, "Güzelin ismini güzelle anmak lazım. Tespihi elimize aldığımız zaman, 'La ilahe illallah' dediğimiz zaman, 'Subhanallah' dediğimiz zaman insan vücuduna ve insan ruhuna yararlıdır. Bazı insanlar var ellerine tespihi alıp sallıyorlar. Sallamakta bir şey var zannediyorlar. Rahmetli bir hocamızın bir sözü vardı; 'güzelin adını güzelle anmak lazım' derdi. Tespih bir zikir aletidir. Şimdi Cenab-ı Allah'ın tek tek ismini zikrediyorsun. Cenab-ı Allah'ın isimleri zaten birbirinden güzel. En güzel isimleri en güzel isimle anmak daha güzeldir” dedi. 

“OSMANLI'DA TESPİH 8 YAŞINDA ELE ALINIRDI"

Osmanlı devletinde tespih kültürünün çocukluktan başladığını kaydeden Bülbül, "Osmanlı zamanında 8 yaşında bir çocuğun eline tespihi verirlermiş ta ki 80 yaşına kadar. Yani bu 'tespih kıro işidir' diyen ya bilmediğinden söylemiştir ya da kafadan uydurma bir şeydir. Tespih taşımak kıroluk değildir. Bence tam bir erdemdir. Tam bir erkek işidir. Nasıl kadının kolyesi, bilekliği varsa erkeğinki de tespihtir" diye konuştu.

“FAYDALARI SAYMAKLA BİTMEZ”

Stresten tutun, kalbe, dalağa kadar neredeyse her derde deva olduğu ileri sürülen tespihin faydalarını ise Bülbül şu şekilde anlattı: “Tespihlerin büyük bölümü taşlardan ve madenlerden yapılır. Bunların da farklı derecelerde manyetik güçleri vardır ve pek çoğu tedavi edici özelliğe sahiptir. Tüm varlığımızı etkileyebilecek güçlü potansiyele sahip titreşim ve frekansları çeker, güçlü enerji alanları yaratarak bu enerjileri bize yüklerler. Değerli taşlar, vücudumuzu, ruhumuzu ve zihnimizi canlandırır, dengesizlikleri tedavi eder. Bunlar, renkleri, ışığı, yaşamı, canlılığı, saydamlığı, berraklığı ortaya çıkarır, yaydıkları ışıklarla, bizi rahatlatır, dengeler, yatıştırırlar. Tespih, huzur ve mutluluk verip derdi, tasayı unutturur. Kehribar tespih, vücuttaki elektriği alır, gerginliği azaltır. Depresyona, zehirlenmelere, guatr, astım ve tüberküloza iyi gelir. Eldeki mikrobu öldürür. Mideye kuvvet verir, kanamaları durdurur. İnsandaki negatif enerjiyi alır, duygu ve sevgi aşılar. Öz güven sağlar, zihni dinç tutar. Kehribarı, Osmanlı ilaç yapımında kullanırmış. Özellikle; astım, boğaz iltihabı ve hepatit hastalığında kullanıldığı söylenir.  Akik taşlı tespih, negatif enerjiyi alır, tansiyonu düzenler, kanı hızlandırır, sinirsel hastalıklara iyi gelir. Göz sağlığı için yararlı olup uyku verir ve kalbi korur. Ayrıca güzel konuşma ve yazma yeteneği de verir. Mavi akikler, nazara karşı etkilidir. Yosun akik, insanın içini sevgiyle doldurur, ruhsal gelişimi sağlar. Kaplangözü taşı; cesareti arttırır, inatçılığı azaltır, nazardan korur. Kabus gören çocuklar için faydalıdır.”

Kadir GÜRHAN

Editör: TE Bilisim