Bir çocuk için bir oyuncağın anlamı oldukça büyüktür. Biz yetişkinler bunu anlayamasak da. Bizler için çok ufak, anlamsız bir oyuncak onlar için o an dünyanın harikası olabilir. Eminim bunu okuyan herkes çocukluğunda aynı şeyleri yaşamıştır. 

Her birimizin çocukken eminim ki çok sevdiği bir oyuncağı olmuştur. Hatta çoğumuzun çocukluğu oyuncağı bile olmadan geçmiştir. Oyuncağı olmayan ve bir oyuncağım olacak hayali ile yaşayan milyonlarca çocuk var. Bir de bu çocukların hayallerini suya düşüren para gözlü büyüklerimiz var. Oysaki paragöz olmasak ne kadar büyük bir hayır işlediğimizin de farkına varmış olacağız. Şimdi size anlatacağım hikaye tam da bu dramatik durumun aynası niteliğini taşıyor. Hikaye şöyle;

Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken, şaşkınlığını gizleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, “Bizim eve bile sığmaz” dediği o güzelim balonların adamı nasıl havaya kaldırmadığı idi. Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamın kendisine baktığını fark ederek ona doğru yaklaştı ve bütün cesaretini toplayarak:

Baloncu amca, dedi. Biliyor musun benim hiç balonum olmadı. Adam çocuğu söyle bir süzdükten sonra:  Paran var mı? diye sordu. sen onu söyle. Bayramda vardı, diye atıldı çocuk, önümüzdeki bayram yine olacak. Öyleyse bayramda gel, dedi adam. Acelem yok, ben beklerim.

Çocuk sessizce geri döndü. O ana kadar balonlardan ayırmadığı gözleri dolu dolu olmuş, yürümeye bile mecali kalmamıştı. Bir kaç adım attıktan sonra elinde olmadan tekrar onlara baktığında, gördüklerine inanamadı.

Balonlar, her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve yol kenarındaki büyük bir akasya ağacının dallarına takılmıştı. Çocuk, olup bitenleri büyük bir merakla takip ederken, baloncu ona doğru dönerek:

Küçük, diye seslendi. Balonları ağaçtan kurtarırsan birini sana veririm. Yapılan teklif, yavrucağın aklını başından almıştı. Koşarak ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı. Hedefine adım adım yaklaşırken duyduğu heyecan, bacaklarını kanatan akasya dikenlerinin acısını hissettirmiyordu. Sincap çevikliğiyle balonlara ulaştığında bir müddet onları seyretti ve dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı. Ancak balonlardan birisi iyice sıkıştığından diğerlerinden ayrılmış ve ağaçta kalmıştı. Çocuk onu kurtarmaya kalkışsa, dikenlerden patlayacağını çok iyi biliyordu. İster istemez balonu yerinde bırakıp aşağıya indi ve adama dönerek:

Birini bana verecektiniz, dedi. Hangisi o? Adam elini tersiyle burnunu sildikten sonra: Seninki ağaçta kaldı evlat, dedi. İstersen çık al.

Çocuk bu sefer ayakta bile duramadı. Kaldırım kenarına oturup baloncunun uzaklaşmasını bekledikten sonra, dallar arasında parlayan balona uzun uzun bakarak: “Olsun”, diye mırıldandı. “Olsun.” Ağacın üzerinde kalsa da, bir balonum var ya artık. Hayat akarken, bir balon bile çocuğa ne büyük sevinçler yaşatabilirken, sadece paranın derdinde olan büyüklerin kalbi hak yiyecek kadar acımasızlıkla doludur.

Editör: TE Bilisim